Doğrulanabilirlik İlkesinin Reddedilmesi
Bilim Felsefesi Bilinc.tin.us Felsefe

Doğrulanabilirlik İlkesinin Reddedilmesi

Doğrulanabilirlik ilkesinin reddedilmesi, gerçek bilimi sözde bilimlerden ayırma noktasında eksik kaldığına dair eleştiriler sonucunda gelişir.

  • Ancak bu noktada da anlaşıldığı üzere, esas sorunun “doğrulanabilirlik ilkesi” değil, gerçek bilimin mantıksal olgu ayrımını belirleyen net bir verinin olmamasından kaynaklandığı anlaşılır.

Popper ile doğrulanabilirlik ilkesinin reddedilmesi

Popper’in bilim anlayışına şekil veren en önemli nokta, bilime sınır çekme, bilimi sözde bilimden ve özellikle de metafizikten ayırma problemine yönelik kazandırdığı yeni dönüşüm alternatifi çözüm olduğu söylenebilir.

  • Mantıkçı pozitivistler bu problemi, anlamlı söylemi anlamsız söylemden ayırma problemi olarak ele almıştır. Ve doğrulanabilirliği bir cümlenin anlamlı oluşu ya da bilimselliğinin koşulu yaparak çözmeye kalkışmışlardır.

Popper, mantıkçı pozitivistlerin problemi tanımlama tarzına olduğu kadar, çözüm teşebbüsüne de karşı çıkmıştır.

Onun görüşüne göre de yapılması gereken, en önemli adım;

  • Ampirik ya da deneysel bilimi, metafizik ve özellikle de sözde bilim türlerinden, onunla karıştırılabilecek başka iddia ya da önerme kümlerinden ayırmaktır.

Peki, gerçek bilim, bilim kisvesi altında ortaya çıkan ve bilimsellik ölçütünü yerine getiremeyen Marksist tarih teorisi ile Freudçu psikanaliz benzeri, sözde bilimden nasıl ayrılabilirdi?” diye soran Popper,

  • Anlamla anlamsız arasındaki ayrımın, anlamlı söylemin sınırlarını daraltırken, bilimsel önerme ya da kuramların kesin sonuçlu olarak doğrulanamaması gerçeğine de varır. 
  • Ayrıca doğrulanabilirliğin, bilimi, sözde-bilimden ayıramadığını görmüştür.
  • Fizik gibi bilimsel olan disiplinlerin, sözde bilimlerde bulunmayan temel bir özelliği, ortak bir yönü paylaşması, daha doğrusu bu ortak özelliğin, gerçek bilimlerde bulunması gereken mantıksal yapıyla ilgili bir özellik olması gerektiğini düşünür.
  • Bu ise, bilime sınır çekme, bilimi sözde bilimden ayırma probleminin aslında bilimsel teorilere özgü mantıksal yapıyı ortaya çıkarmakla alakalı bir problem olduğu anlamına gelmektedir.

Popper’e göre, bilimle ilgili en temel ve belirleyici mantıksal olgu ise, bilimsel teorilerin ampirik verilerle sınanabilmesidir.

  • Örneğin fizik biliminde, bir teori yanlış olduğu ortaya çıkan bir öndeyide bulunursa, onun yanlış olması gerekmektedir.

Popper ile Sınanabilirlik

Popper, Einstein’ın görelilik teorisini, Marksist tarih kuramını ve psikanalizi, bu temel üzerinde, yani “sınanabilirlik” açısından karşılaştırmıştır.

  • Örneğin Einstein’ın kuramı, güneşin çekim alanına giren ışınların belli bir eğim sergilemelerini öngörmektedir. Ve ancak bir güneş tutulması olduğu zaman test edilebilecek olan bu öndeyi, 1919 yılındaki güneş tutulmasıyla sınanmıştır.

Yapılan ölçümler sonunda, öngörü ya da kestirimin doğru olduğu görülmüştür. Öndeyinin doğrulanmasından ziyade, deneyin yarattığı metodolojik imkanlar üzerinde duran Popper, buradan görelilik teorisinin gerekli mantıksal yapı ya da forma sahip olduğu sonucuna varmıştır.

  • Lakin yanlışlanabilmeyi elverişli bir mantıksal yapıya sahip olma durumu, Freud’un teorisi için geçerli değildir. Ona göre, bu teoriyi yanlışlamanın hiçbir yolu yoktur.

Örneğin bir psikanalistin hastasının gördüğü düşün hastanın çocukluktan kalma çözüme kavuşturulmamış bir cinsel çatışmayla ilgili olduğunu iddia ettiğini düşünelim; bu iddiayı yanlışlayabilecek hiçbir ampirik veri ya da gözlem bulunmamaktadır. Çünkü hasta psikanalistin iddiasına karşı çıkarak çatışmayı inkâr ettiği takdirde, hekim bunu hastanın bir şeyleri bastırmakta olduğunun bir delili olarak ele alır. Kabul ettiği durumda ise, bu da hipoteze ek bir doğrulama sağlar.

  • Popper, psikanaliz ve Marksist tarih teorisi benzeri kuramların, sözde bilime bir örnek teşkil ettiğini düşünür. Ve yanlışlanma imkanı bulunmayan bu sözde bilim örneklerinin, bilimsel ilerlemeye ket vurduğunu düşünmektedirler.

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir Cevap Yazın