oluş felsefesi
Bilinc.tin.us Felsefe Metafizik

Oluş Felsefesi

Süreç ya da oluş felsefesi

Süreç ya da oluş felsefesi, töz metafiziğinin değişmeyi reddeden veya onu en iyi durumda, tözsel varlığa tabii kılan, statik bir varlığı temsil ettiği ve özellikle modern dönemden itibaren, bilimsel dünya görüşünün metafiziksel ifadesi haline gelen, yani kısacası statik bir varlık anlayışına temel oluşturan, töz metafiziğine karşı çıkarak, yaratıcı gelişme ve değişmeyi ön plana çıkartır.

Doğanın sürekli olarak değişen olay dizilerinden meydana geldiğini, gerçekliğin temelinde, tözün değil de sürecin yani belli bir doğrultusu olan, bir değişmenin bulunduğunu öne sürer. Aynı zamanda, soyut kavramlar dışında, tümün sürece tabii olduğunu, dolasıyla da dilin ve kavramların, doğadaki süreçleri değişmenin sürekli olan doğasını ve akış içindeki olay ve varlıkların bireyselliğini ifade edemeyeceğini, böyle bir duruma kalkıştığında ise birtakım paradokslara yol açtığını dile getirir.

Süreç felsefesi, öncelikle felsefesinin görevine ilişkin, yeni ve farklı bir kavrayıştan güç almaktadır. Oluş filozoflarına göre, felsefeye düşen en temel görev, deneyimlenmiş bütün olgulara uygun düşen bir metafizik ya da varlık anlayışını geliştirmektir. Ve bu görevini yerine getirebilmesi, tutarlı bir metafizik geliştirebilmesi için de onun sadece, doğa bilimlerine dayanmasını hiçbir şekilde yeterli olmayacağı düşünülür. Oluş filozofu, oluş felsefesi ekseninde, insanların, estetik, etik ve dini sezgilerine de hakkını vermesi gerektiğini savunur. Bu görüş açısında, felsefenin en büyük başarısı, din ve bilimin temel vukuflarını bütünlüklü bir yapı ve rasyonel bir düşünce şeması içinde bir araya getirmek olmalıdır.

Bu ise, ancak her iki taraftan da gelen abartı ve dayatmaların aşılmasıyla mümkün olabilir. Süreç filozoflarına göre, bilim söz konusu olduğu zaman bu dayatma ya da abartıların en önemlileri, “bilimsel materyalizm” ve “duyumcu” algı teorisidir.

Oluş filozofları, işte bu temel üzerinde bilimin, bilimsel devriminin dayattığı modern töz metafiziğini eleştirirler. “Bilimsel materyalizm” adını verdikleri söz konusu, modern töz metafiziğine, onlar her şeyden önce sağduyunun, söz gelimi düşünce ve eylemlerimizin tamamen ya da bir bütün olarak, maddi nedenler tarafından belirlenmediği türünden temel inançlarına ters düştüğü gerekçesiyle karşı çıkarlar. Ayrıca bilimin kendisine bile uygun düşmediğini kabul ederler.

Oluş filozofları, Modern töz metafiziği

Oluş filozofları, modern töz metafiziğine karşı çıktıkları görüşlerini, farklı açınlarıyla açıklama getirmişlerdir. Örneğin biyoloji ve psikolojinin da bunu açıkça ortaya koyduğu bir olgu olduğunu öne sürerler. Modern töz metafiziği, çok daha önemlisi, cansız soyutlamaları, sözde hakikatleri ve en azından yanlış yere konan vurguların belirlediği hatalarıyla, örneğin her şeyin içsel süreçten ve asli bir değerden yoksun madde parçacıklarının hareketleriyle açıklanabileceğini öne sürerek gerçekliği tahrif eder. Süreç felsefesi, bu yüzden, gerçekliği temel birimleri olarak, söz konusu töz metafiziğinin maddi tözü ya da cansız madde parçacıkları yerine, canlı değişme süreçlerini geçirmenin yegane çözüm olduğunu öner sürmüşlerdir.

Oluş felsefesi; Bergson ve Whitehead

Oluş felsefesinin savunuculuğunu yapan düşünürlerden biri de Bergson’dır. Bergson, töz metafiziğini genel olarak, zekaya dayandığını söylediği, modern bilim ekseninden eleştirmektedir. Ona göre, doğa bilimleri zekanın başarısı olduğu için, zekanın işlevindeki sınırı yansıtmaktadır. Bu sınırın, bilimler kendi zaman ve hareket kavramlarını oluşturdukları zaman, aşikar hale geldiğini savunan Bergson, sonuçta ortaya çıkan şeyler, cansız ve statik soyutlamalardan başka bir şey olmadığını ifade eder. Ayrıca ilgili soyutlamaların her ne kadar, pratik anlamda faydalı olsa da oluşun, en önemli unsurunu yok saymak suretiyle, zaman ve hareketin somut olarak deneyimlenen doğasını yanlışlamaktadır. Bu yanlışlamanın, zekanın işleyiş biçimine özgü olduğunu öne süren Bergson, zeka özü gereği yalnızca tekrar edebileni ve rutini tutabilir olduğu için, gerçek oluşu kucaklayamaz, demektedir.

Bergson, bilimlerin varlığın tam ve yeterli bir açıklamasını, hiçbir zaman veremeyeceğini, dolasıyla başka bir disiplinin, bu bilimleri tamamlaması gerektiğini öne sürer ve bu disiplin de metafiziktir. Lakin ona göre, bu disiplin, kasik töz metafiziği değildir, çünkü zekanın bir yaratısı olup bilimlerin muzdarip olduğu aynı yetersizlikleri sergiler. Ona göre, Herakleitos gibi istisna filozoflar dışında, metafizikçiler, değişimi yanlış anlamış olup, değişmeye dünyada geçekten sahip olduğu önceliği verememişlerdir. Aynı zamanda, klasik töz metafizikçileri, oluş yerine, statik varlığı mutlak kabul etmiş olup, oluşun varlıktan türetilebileceğini öne sürmüşlerdir.

  • Demokritos’un yıkılmaz atomları
  • Platon’un ezeli-ebedi ideaları
  • Kant’ın sabit kategorileri

Hepsi de zekanın, mantık kurallarına göre, mekanik olarak birleştirilmiş ya da ayırt edilmiş değişmeyen birimlerini ortaya koyar. Bu anlayışla da zamanı ya da değişimi kavramanın mümkün olamayacağını belirtir. Bu nedenle, metafiziği yeniden oluş metafiziği olarak tanımlayarak ona yeni bir yöntem önermiştir. İlgili yöntem ise; sürekli bir oluş, değişme ve gelişme içerisindeki gerçekliği anlamanın biricik yöntemi olan sezgidir. Zihin, kendisini hareket ve değişme halindeki gerçeklik içerisine yerleştirebilir ve onu sezgisel olarak kavrayabilir. Bergson’a göre, doğada önceden hazır verilmiş değişmez yapılar, verili biçimler yoktur, yaşam kendi biçimlerini değişen koşullara göre yaratır.

Bergson, değişim ve sezgi: “Yaratıcı hayat hamlesi”

Bergson, gerçekliğin süre ve hayatın bir eğilim olduğunu öne sürer, ona göre yaşam tüm farklı eğilimleri barındırır ve onlarla, ayrı ayrı evrimleşecek olan türlerin, birbirine karşı dizilerini yaratır. Bergson, bu birbirine karşı yollarda, yepyeni biçimler yaratan ve yaşamın genel bir hareketi olan bu genel hareketi oluşturan şeye yaratıcı hayat hamlesi adını vermiştir.

Yaratıcı hayat hamlesi, “yaşamı gitgide karmaşık biçimlerle, gittikçe daha yüksek kaderlere taşıyan içsel bir ittirmedir.” Durmaksızın yenilenen yaratıdır. Sürenin, “tüm evrene içkin” olduğunu söyleyen Bergson, gerçekliğin süregelen varoluşunu hakiki süreklilik ve gerçek hareket anlamlarına gelen “yaratıcı evrim”le tanımlar. Gerçekliğin süregelen varoluşunu, hakiki süreklilik ve gerçek hareket anlamlarına gelen “yaratıcı evrimle” tanımlar.

Whitehead

Töz metafiziğinin, çağdaş düşüncesindeki bir başka büyük eleştirmeni de Whitehead’dir. Felsefede statik ya da değişmez bir varlık anlayışına karşı çıkanlardan biri de Whitebead’dir. Evrende sürekli bir oluş ve değişme olduğunu ve aslında tek bir gerçekliğin bulunduğunu savunur. Bu da yalnızca görünen ve algılanan gerçek olduğudur. Whitehead, “benlikle ben olmayan, düşünceyle eşya arasında bir boşluk ve ayrılık bulunmadığını” öne sürer.  Bunun nedeni olarak ise, dünyadaki hiçbir şeyin başka her şeyden tecrit edilmiş ya da yalıtılmış olarak var olmamasını öne sürer. Dünyadaki her şey, bir başka şeye bağlanmış olup ancak başka şeylerle olan ilişkileriyle anlaşılabilir, bundan dolayı da kendi başına var olan, statik bir varlık yoktur, ona göre.

Whitehea’ göre, dünyada, ne varoluşu için başka bir şeye gerek duymayan bağımsız varlıklar ne de statik varlıkları ifade eden kavramlar söz konusu değildir. Dünyada, yalnızca olaylardan meydana gelen sınırsız bir ağın varlığından söz edilebilir. Dahası, bu ağdaki her olay biriciktir ve onun kendine özgü bir yapısı vardır. Aynı zamanda var olan her şey bir başka şeyle birlikte vardır. O, var olan her şeyin de başka şeylerin varoluşuna karşı duyarlı olduğunu söyler. Yani, her varlık, başka şeylerle olan aktif ilişkilerinden meydana gelir. O, varlığın duyular aracılığıyla gerçekleşen algıda gözlemlenen nesnelerin toplamıyla sürekli bir değişme sürecinden daha fazla hiçbir şey olmadığını savunur.

  • Whitehead, varlığın soyutlanarak kılıfa sokulması dediği töz metafiziğine karşı çıkar. Bunun yanında “doğanın ikiye ayrılmasını” yani birincil ve ikincil nitelikler diye ikiye bölünmesini de kabul etmez.

Whitehead, değişmenin ancak süre olarak anlaşılabilir olduğunu dile getirir. Başka bir anlamda, var olan şeylerle ilgili olarak ayrıca onların sürekli bir akış ve değişme içinde olduklarını söylemek gerektiğini bildiren, Whitehead’in deyişiyle, evrenin akıp geçmekte oluşundan başka bir temel doğru yoktur. Değişme ve akış sürekli olduğundan, gerçek dünya, bir imkanlar dünyasıdır. Bu imkanları, değişme ve akış doğrultularını belirleyen iki temel ilke vardır: Yaratıcılık ve süreklilik.

Modern töz metafiziğinin Newton fiziğine yani on yedinci yüzyıl bilimine, süreç felsefesinin ise, on dokuzuncu yüzyıl bilim anlayışına dayandığı söylenebilir.

 

Varoluş Felsefesi

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir Cevap Yazın