Modern töz metafiziği, on yedinci yüzyıldan itibaren, Kıta Avrupa’sında Descartes, Ada Avrupa’sında Hobbes ve Locke benzeri filozoflar tarafından geliştirilmiştir.
Metafizik, tek tözlü ya da iki tözlü bir varlık anlayışına dayandığı için, ondan dört farklı alternatif ya da metafizik öğreti çıkmaktadır.
- 1.Monizm;
- a)Materyalizm;
- b)İdealizm ya da spiritüalizm
- 2.Düalizm; aynı anda hem ruhun hem de maddenin var olduğunu, bunların birbirlerine hiçbir şekilde indirgenemeyeceğini ileri süren, monizm karşıtı, düalizmdir.
- 3.Üçüncü alternatif, söz konusu tözcü görüşlerin reddedilmesinden oluşur.
- 4.Dördüncü yaklaşım ise, görünüşleri aşarak maddeye de ruha da erişemeyeceğimizi, bu yüzden gerçekten var olduğunu söyleyebileceğimiz yegane şeyin fenomenler olduğunu dile getiren fenomenalizm’dir.
Monizm
Modern metafizik görüşleri doğrultusunda açınlanan, birinci yaklaşım, Monizm, sadece tek bir tözün var olduğunu öne süren bir öğretidir. İki farklı versiyonu vardır:
Bunlardan biri sadece, maddenin var olduğunu ileri süren materyalizm, diğeri sadece ruh ya da zihnin varolduğunu savunan idealizm ya da spiritüalizm (tinselcilik)
Materyalizm
Materyalizm evrende var olan yegane gerçekliğin madde olduğunu, madde ve maddenin değişimleri dışında hiçbir şeyin var olmadığını savunur. Varlığın fiziki bir nitelik taşıdığını öne süren materyalizmi, buna maddenin özünün hareket, enerjinin de gerçekliğin en temel kategorisi olduğu iddialarını ekler.
Materyalizm, yaşamın da oldukça karmaşık fiziksel ve kimyasal süreçlerden başka hiçbir şey olmadığını savunur. “Zihin” ve “düşünme, materyalizm açısından beynin bir faaliyetinden ibarettir. Başka bir anlamda materyalizmi, indirgemeci bir görüştür çünkü zihnin ayrı bir varlık türü meydana getirmediğini, dolasıyla maddeye indirgenebileceğini iddia eder. O, hayat ve düşünce gibi karmaşık süreçlerin daha basit fiziksel ve kimyasal süreçler yoluyla tam olarak açıklanabileceğine inanır.
Materyalist, insanın başına indirilen çok sert bir darbenin zihni ve bilinci yok ettiğini, bu yüzden onların gerçek olmadığını savunur; elektronik bir iğneyle beynin küçücük bir bölümünü uyardığımızda, konuşma yeteneğinin zedeleneceğine işaret eder. Materyalist metafizik açısından zihin ya da düşünce bir epifenomen ya da yan üründür, yani “fazladan” bir şeydir. Başka bir anlamda, dumanın ateşle ilişkisi neyse düşünmenin de beyinle ilişkisi odur.
Materyalizm, varlığı veya dünyayı kendi içinde kapalı bir sistem olarak tasarlar; hatta onu bir makineye benzetir. Bu kapalı sistemde olup biten her şey kendisini doğuran fiziksel nedenler tarafından belirlenir. Yani materyalizm evrende her şeyin belirlenmiş olduğunu, dolasıyla rastlantıya yer bulunmadığını savunduğu için determinist bir görüştür. Bu görüşün modern dönemde çok sayıda savunucusu olmuştur. Bu savunucular ya da materyalizm, maddenin özü olduğu öne sürülen hareketin, mekanik mi yoksa diyalektik bir hareket olarak mı tasarlandığına bağlı olarak ikiye ayrılır.
- Bunlardan mekanik materyalizmin en önemli temsilcisi Thomas Hobbes, diyalektik materyalizmin en önemli temsilcileri ise Karl Marx ve Friedrich Engels’tir.
İdealizm
Modern töz metafiziğinde, materyalizmin karşısında idealizm bulunur. Çünkü materyalizmin maddenin yegane gerçeklik olduğunu söylediği yerde, idealizm buna şiddetle karşı çıkıp gerçekten var olanın ide ya da düşüncelerle bu idelerin kendisinde bulunduğu zihin olduğunu ileri sürer.
Aslında eski bir görüş olan, kökleri Platon’a kadar geri giden idealizm, evrende şaşmaz bir düzen bulunduğunu öne sürer; bununla da kalmayıp bu düzenin zihnin eseri olduğunu savunur. Çünkü idealizme göre, madde kendi başına düzen kazanamaz. İdealizm eski bir görüş olmakla beraber, onun modern materyalizme karşı bir tepki olarak ortaya çıktığı söylenebilir.
Başka bir anlamda, idealizm; bir yandan kendi tezlerini geliştirirken bir yandan da materyalizmin bir fikir, insan zihninin eseri olan bir düşünce olduğunu ileri sürmüştür. Bu açıdan bakıldığında, idealizmin en büyük temsilcisinin Berkeley olduğu söylenmektedir.
- Alfabenin harflerini kendi hallerine bırakıp onların kendi kendilerine anlamlı sözcükler üretip üretemeyeceklerine bakın! İdealistlere göre, harflerin yan yana gelmeleri anlamlı sözcüklerin ortaya çıkması için asla yeterli olmaz. Bunun için düşünen ve anlam yaratan zihne ihtiyaç vardır.
Berkeley, modern bilimin materyalizme götürmesinden endişe duymuştur. Bilim güç kazanınca, ondan materyalizmin çıkması kaçınılmazdır. O, materyalizmden ise ateizmin doğacağını düşünmekteydi. Çünkü maddenin gerçek olduğunu öne süren materyalizm, evrende ne ilahi ne de bireysel ruha yer bırakmaktadır.
Ateizmden ise hiçbir değerin olmadığını, Tanrı’nın yokluğunda “her şeyin mubah olduğunu” öne süren görüş olarak nihilizmin çıkması kaçınılmazdır.
Berkeley, bunun Avrupa Uygarlığı için bir felaket olacağını düşünmekteydi. Bu duruma engel olmak için bir misyoner gibi, Avrupa ve Amerika’nın her yanını dolaşarak, insanlara vaazlar verdiği belirtilir. Felsefesinde ise, gerçekten var olanın zihin ya da ruh olduğunu söylemiştir; “var olmak algılanmış olmaktır” derken maddenin varoluşunu zihnin varoluşuna indirgemiştir.
İdealizm; “öznel idealizm” ile “nesnel idealizm”
Monist bir başka görüş olarak, idealizmin de tıpkı materyalizm gibi, iki ayrı türü vardır. Bunlardan idealizmin gerçekten var olanın, Berkeley örneğinde olduğu gibi, bireysel zihin olduğunu ileri süren versiyonuna öznel idealizm adı verilir.
Buna mukabil gerçekten var olanın, bireysel zihinlerin üstünde ve ötesindeki evrensel bir akıl olduğunu öne süren idealizm türü nesnel idealizm olarak bilinir. Nesnel idealizm de, tıpkı öznel idealizmde olduğu gibi gerçekten var olanın, zihinden bağımsız olmadığını, tam tersine zihne tabi olduğunu öne sürer. Bununla beraber, zihin, onda evrensel bir akıl, sadece bireysel zihinleri değil, bir bütün olarak doğayı ve tarihi de yaratan nesne bir tin ya da zihindir.
Nesnel idealizmin en önemli temsilcisi Hegel’dir. Zira Hegel’de gerçekten var olan zihin, onun Geist adını verdiği, evrensel bir zihin ya da akıldır. Yani Hegel’in anladığı şekliyle akıl, insana beşeri özneye yüklenen bir nitelik ya da yetenek değil, bir bütün olarak gerçeklik, gerçekliğin toplamıdır.
- Modern töz metafiziğinde, karşımıza, materyalizm ya da idealizm olarak çıkan “monizmin” karşıtı düalizmdir.
Düalizm
Düalizm, monizmin söylediği gibi dünyada tek bir tözün değil de iki ayrı tözün var olduğunu ileri sürer. Birbirlerine indirgenemedikleri gibi birbirlerinden türetilemeyen bu iki töz de sırasıyla madde ve zihindir.
Düalizm, her tözün kendisini belirleyen bir özü, onu olduğunu şey yapan belirleyici bir özelliği olduğunu kabul eder. Tözün diğer bütün özelliklerinin kendisinden çıktığı bu öz, madde söz konusu olduğunda “yer kaplama” zihin açısından da “düşünme”dir.
Buna göre maddi tözün hareket benzeri diğer bütün özellikleri, onun kaplayan, yani zaman ve mekân içinde bir yer işgal eden bir varlık olması olgusundan çıkar. Aynı şekilde, zihnin; isteme, algılama, hayal etme benzeri bütün özellikleri, onun düşünen bir varlık olmasının sonucu olarak gündeme gelir.
Düalizmin felsefesindeki en kusursuz temsilcisi, modern felsefenin kurucusu olarak bilinen Descartes’tir. Nitekim fiziki olanı bölünebilir bir şey olarak alan ve dolasıyla, maddi ya da fiziki gerçekliğin özsel özelliklerinin, dönemin “doğanın dilinin matematiksel olduğu” kabulüne uygun olarak bütünüyle geometrik olduğunu kabul eden Descartes, düalizminde en fazla zihnin bölünemezliği düşüncesini, temel almıştır. Descartes, bu sebeple, gerçekliği evrenin her yerine yayılmış ve matematiksel yasalara göre hareket eden madde ile bu yasalılığı matematiksel bilim yoluyla ölçüp tespit edebilen zihin olarak ikiye ayırmakla kalmamıştır.
Ayrıca zihnin mekânsal özelliklerinin olmaması ve maddi gerçekliğin özünün de mekanda yer kaplama olması nedeniyle, zihinlerin bütünüyle fiziki olmayan bir yapıda olduğunu öne sürmüştür.
Bu doğrultuda insan, biri beden, diğeri de zihin ya da ruh olmak üzere; iki tözden meydana gelen bileşik bir varlık olmak durumundadır. Bu durumu, bütün iradi edim ya da hareketlerde kolaylıkla görebiliriz.
Önce bir düşünce ya da niyet (söz gelimi “kolumu kaldırma” düşüncesi ya da niyeti” gelir, sonra bir vücut hareketi (kolumun emre boyun eğmesi) onu izler. Düalizmi destekleyen bu örnek aslında çok basit ve sıradan bir örnektir. Ama vurguladığı şey hiç de önemsiz değildir. Örnek aslında insan zihninin yapıcılığına ve yaratıcılığına vurgu yapar.
ev, sandalye ve insan elinden çıkma daha binlerce şey hep fikirlerin cisimleşmesidir.
Düalizmi destekleyen olguların hiç kuşku yok ki başında, zihinsel fenomenlerin, bütün diğer faaliyet türlerinden, esas itibariyle de maddi ya da fiziki faaliyetlerden farklı olması olgusu bulunur. Yine, fiziki gerçekliğin, matematiksel terimlerle formüle edilen yasalara uydukları yerde, düşünme, arzulama, hissetme benzeri zihinsel fenomenleri bu türden yasalarla anlamak mümkün değildir. Dahası zihinsel hal ya da fenomenler bütünüyle bilinçli hallerdir; yani bu zihnin hallerinin dolayımsız olarak bilincinde oluruz.
Düalizm işte bütün bu nedenlerden dolayı, zihnin maddeden tümüyle farklı ve ayrı bir töz olduğu sonucuna varır.
Düalizm, Descartes
Düalizmin, en büyük güçlüğü ise beden ve zihin arasındaki, en azından sağduyu ya da gündelik yaşam düzeyinde apaçık olan etkileşim olgusunu tam ve tatmin edici bir biçimde açıklayamamasıdır. Bu durum madde ile zihnin tamamen ayrı gerçeklikler olmasından kaynaklanır. Başka bir anlamda, buradaki sorun, yer kaplayan bir şeyin (madde ya da bedenin belli bir parçasının) nasıl olup da yer kaplamayan bir şeyi (zihni ya da zihinsel olan bir şeyi) etkileyeceği sorunudur. Tersinden söyleyecek olursak yer kaplamayan bir şey nasıl olup da yer kaplayan bir şeyi etkileyebilir?
(görünüşün ötesi algısı, tam da bu noktada öne çıkar. İnsan görüsü ile görünebilirliğin kıstasları farklı form şekilleriyle uzuv bulur.)
Descartes bu iki temel gerçeklik arasındaki aşikar ilişkiyi mantıksal olarak tatmin edici bir biçimde açıklama güçlüğü karşısında etkileşimcilik olarak bilinen görüşü geliştirmiştir. Ona göre zihinle beden arasındaki ilişki ya da etkileşim beynin arkasında bir yerlerde, “kozalaksı bez” adı verilen bölgede gerçekleşmektedir. Descartes’in bu açıklaması ise, bu güçlüğü çözen bir açıklama olmadığı belirtilir, çünkü “kozalaksı bez” ya da beyin de bedenin bir parçası olduğu görüşü öne sürülür.
4. Fenomenalizm
Modern metafizikte, sadece materyalizm ve idealizmin değil, düalizmin de yol açtığı güçlükler, varlık felsefesinde başka bir görüşe yol açmıştır.
Bu görüş, gerçekten var olanın ya da bizim var olduğundan emin olabileceğimiz yegane şeyin “fenomen” olduğunu öne sürerken maddi ya da fiziki nesneleri duyu verileriyle özdeşleştiren görüş olarak fenomenalizmdir. “Fenomen” “görünüş” demektir. O kendisini insan bilincine sunan varlık ya da olay anlamına gelir. Fenomenalistlere göre, varlığın ne madde ne de ruh olduğu söylenebilir. Çünkü biz, varlığı deneyim ya da duyularımız yoluyla bilebiliyoruz. Fenomenalizm bu süreçte maddi nesnelerin bizatihi kendileriyle değil de sadece duyu verileriyle temas ettiğimizi iler sürer. Maddenin kendisini algılayamıyoruz. Algıladığımız şeyler sadece, maddenin özellikleridir, onun bizdeki görünüşüdür. Nesneyi duyu verileriyle özdeşleştiren, maddi nesnelerin duyu izlenimlerinin toplamından ibaret olduğunu söyleyen fenomenalizm, fenomenlerin ya da görünüşlerin gerisinde hiçbir şey olmadığını ileri sürer.
- Modern töz metafiziğinin iki önemli görüşünden idealizmin dine (buradaki din algısı aslında kalıp öğretilerin ötesindeki bir anlayış olmalıdır.) Meteryalizmin ise bilime biraz daha yakın düştüğü söylenebilir. Düalizmin temsilcisi Descartes’ın bu anlamda bilim ile din arasında önemli bir uzlaşıyı gerçekleştirdiği düşünebilir.