sanat teorileri
Bilinc.tin.us Estetik Felsefe

İfadeci Sanat Anlayışı Nedir?

İfadeci sanat anlayışı, taklitçi teorinin rakibi şeklinde ifade edilebilir.

  • Nitekim ifadeci, yani duygu ve düşüncelerin estetik ifadesini temele alan sanat anlayışları, modern bireyin ortaya çıkışıyla birlikte, klasik taklit ya da temsil olarak sanat anlayışına ciddi bir alternatif meydana getirmişlerdir.

İşte bu yüzden ifadeci sanat anlayışı taklit ya da temsile dayalı sanat anlayışıyla birkaç noktada ciddi bir karşıtlık meydana getirir.

  • Taklit ya da temsil teorilerinde, öncelik ya da vurgu her şeyden önce sanatsal faaliyet ile sanat eserinde, sanat eserinin gerçek ya da dış dünyayla kurduğu bağdadır.

Oysa “sanatın insani duyguların ifadesi olduğunu” söyleyen ifadeci sanat anlayışı, sanatı içsel dünyaya, sanatçının duygu yaşantılarına ve bu duyguların ifadesine bağlar.

Başka bir anlamla, sanatın özünü sanatçıda arayan ifadeci sanat anlayışında önemli olan içsel yaşantı, psikolojik durum, daha doğrusu manevi ifade yeteneğidir.

  • Taklitçi teorilerin temsilin doğruluğuna, sahiciliğine vurgu yaptığı yerde, ifadeci kuram duygu ve düşüncelerle, bunların ifadesinin özgürlüğünü öne çıkartır.

Taklitçi teorinin, sanatta beceri ve yeteneğe büyük bir önem verdiği yerde, ifadeci anlayış bu ustalık ve yeteneğin önemini göz ardı eder, hatta bunun sanatın önemini azalttığını öne sürer.

  • Çünkü bu anlayışta “hissetmek” üretmekten çok daha önemlidir. Özgün yaratıcı edim, sanatçının ruhunda ya da aklında olup bunu ifade edip etmemek sanatçının kendi seçimidir. Kesinlikle tıpkı, sanatçı ürettiği ya da ortaya koyduğu sanat eserini, paylaşıp paylaşmamakta özgür olduğu gibi.

İfadeci sanat anlayışı ve özellikleri

İfadeci sanat anlayışında, sanatçının estetik duygu ve düşünceleri esas olup sanat tinsel ifade, düşünce ve duygulara biçim ve içerik kazandırma imkanı sağladığı için önem kazanır.

  • Nitekim söz konusu sanat anlayışının savunucuları, ifadenin verdiği hazzın kendi içinde bir amaç taşıdığını belirtmeye özen gösterirler. Estetik ifadeyi diğer duygusal faaliyet ya da tezahürlerden ayıran şey ise özgünlüktür.

Buna göre, estetik ifade, yaşanan belli bir duygu ya da deneyimden hareketle belli bir formun yaratılması ya da hissedilen duygunun tutarlı ve belirli bir deneyim biçimi haline getirilmesidir.

  • İşte bu ifade, özgün ya da biriciktir.

Manevi ifade elbette bir kez oluşturulduktan sonra, tekrarlanabilir ve sürekli olarak kullanılarak kültürün bir parçası haline gelir.

  • Tekrarlar ve sonraki kullanımlar, özgün olanın sadece taklitleridir.

Estetik ifadenin kendisinin hiçbir zaman bir taklit olamayacağını dile getiren ifadeci sanat anlayışında, bu durum mimetik sanat anlayışıyla bir başka karşıtlık noktası oluşturur.

  • Mimetik sanat anlayışında önemli olan, daha iyi bir taklidin nasıl yapılabileceğini keşfetmektir.
  • Oysa ifadeci sanat kuramı açısından önemli olan husus, taklit olmayanı bulup çıkarmaktır.

İfadeci sanat anlayışı, işte bu yüzden yaratıcılığa büyük bir önem izafe ederken, sanatçıyı gerçek bir yaratıcı düzeyine yükseltir.

Bu anlayışa göre, daha alt düzeyde bulunan sanatçılar yaratıcı sanatçıya bağlıdırlar.

Büyük sanatçılar ise, bütünüyle yeni form ya da bakış açılarının yaratıcılarıdır.

  • Onlara bakıldığında, diğerlerinin katkıları, ayrıntılardaki özgünlüklerine rağmen, daha sınırlı olur.

İfadeci sanat anlayışı, özgünlük ve yaratıcılıkla ilişkili olarak işte bu noktada “deha” kavramını öne çıkartır.

Sanatta deha, bu anlamda üstatlarını geride bırakıp onları her bakımdan aşan, hiç bilinmeyen yepyeni ifade biçimleri geliştiren, özgün ve yaratıcı sanatçıyı karakterize eder.

  • İfadeci teoriye göre; sanattaki yaratma ya da sanatçının yaratması, ilahi bir yaratma ya da yoktan var etme değildir. Bununla beraber, sanatsal yaratmanın sırrı, sanat eserinin malzemesinde ya da kaynaklarında bulunmaz.

Onun sırrı, tam tersine, bu kaynakları sanat eserine dönüştüren esrarlı bir atılımdadır.

  • Sanatın bu yüzden neredeyse bir mucizeyi ifade ettiğini öne süren, ifadeci teori açısından sanatın mucizesi, sanatın ve sanatçının mevcut verileri baştan aşağı dönüştürmesinden meydana gelir.

Sanatın mucizesi, bu verileri bir başka dünyanın içine sokmak üzere, içinde yaşadığımız dünyadan koparmasıdır. Bu yüzdendir ki pek çok insan sanatsal yaratma sürecini açıklamak için, sanatçının aldığı ilhamdan, onun esinlenmesinden söz eder.

İfadeci sanat anlayışı ve en önemli temsilcilerinden bazıları;
Robin George Collingwook (1889- 1943), Benedetto Groce

Benedetto Groce, temsil- ifade ayrımını çağdaş sanat felsefesinin önemli kavramsal araçlarından biri haline getirmiştir.

  • Kavram ile sezgi arasında bir ayrım yapan, sezginin bir nesnenin bireyselliğiyle tanışıklığı ifade ettiği yerde, kavramın sadece bir sınıflama aracı olarak ortaya çıktığını belirten Croce’de, kavram- sezgi ayrımına temsil- ifade ayrımı tekabül ederken, sezgiyle ifade özdeşleşir.

Özellikle şiirin, duyguları ve ruh hallerini, ifade ettiğini öne süren Groce, onun ayrıca insanın pratik kişiliğinin çok farklı yönlerini, tefekkürün hizmetine koştuğunu savunur.

  • Ona göre, zaten bütün sanatlar son çözümlemede duyguların ifadesi olmak durumdadırlar.
  • İfadeyi pek çok durumda yaratmayla özdeşleştiren Groce’nin bakış açısından, sanatçının doğada olmayan, ideal ve mükemmel bir şeyi yaratma süreci, onun doğadan birtakım izlenimler almasıyla başlar.

Doğadan aldığı izlenimleri bir senteze tabi tutan sanatçının, belli bir ifadeye ulaştığını öne süren Groce’ye göre ifade, sanatçının hayal gücünde, ruhunda meydana gelen, ama bir kez olup biten estetik bir yaşantıdır.

 

İfade ve “yaratım”

Sanatta yaratma, işte burada yatar.

  • Söz konusu ifadeyi, kendi ruhunda meydana getiren sanatçı, yaratmış olduğu bu ifadeden estetik bir haz alır.

Bununla beraber, bu ifade, bu yaratma hep daha biteviye sürüp gitmez; sanatçının belleği, manevi bir sentez olan bu ifadeyi sürekli olarak koruyamaz.

  • Sanat eserinin eşsiz olması, bir defada yaratılan bir değer olması, bundandır.

Sanatçı kaybolup gidecek olan bu manevi sentezi, söz konusu estetik ifadeyi koruyabilmek için, belleğin zayıflığını ortadan kaldıracak çareler geliştirir.

Sanatçı bu çareleri ifadeyi söz, ses, mermer, boya, odun gibi fiziksel varlıklar aracılığıyla dışa vurmada bulur.

  • İşte sanatçının ruhunda, hayal gücünde yaşanan ifadenin bu şekilde dışa vurulmasından, sanat eserleri meydana gelir.

Buna göre, bir şiir, bir resim, bir heykel ve bir müzik parçası, amacı kendinde olan varlıklar olmayıp manevi bir sentezi, estetik ifadeyi canlı tutmada belleğe yardımcı olan araçlardır.

Demek ki asıl ifade, dış dünyada değil de sanatçının ruhunda meydana gelir; fiziki nesne ya da eserler, söz konusu manevi ifadelerin saklanması ve korunması amacına aracılık ederler.

Her ne kadar bu fiziki varlık ya da sanat eserlerine “güzel” desek de “gerçek güzellik sanatçının ruhunda” meydana gelen güzelliktir.

  • Sanat eserlerinin güzelliği, asıl ifadeye ya da gerçek güzelliğe götüren bir yardımcı ve araç olmak durumundadır.

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir Cevap Yazın