milyarlarca yıldız dolaşıyordu
zihninde,
hücrelerinde salınan milyarlarca sinir hücresiydi
arşınlandığı kozmosun her bir ritim dokunuşunda,
dolaşıyordu her kıvrımında salınıyordu
anbean kozmosun sonsuzluğunda,
işte uyanmalıydı
her biri… sönümlere tutulan ışığın,
hücrelerin…
ve çiçekler açabilmeliydi, ışıl ışıl
sonsuzluğun okyanusunda süzülerek,
parlamalıydı…
ve
gecelere dalıp gittiğin ay ışığında dans eden yıldızlarla
düşlere tutulduğun an yanılsamasını anlatmalıydı sana
her biri,
iklim iklim…
salınmalıydı kıvrımlarında,
ritimlerinde akmalı, her birinin sonsuz hikayesini anlatmalı
ve içinde düşler uyandırmalıydı,
güzelliğin ritimlerine tutulacağın…
ve onlarla aynı ritimle hizalanmalıydı kalbin…
ve salınmalıydı yeryüzünde…
…
güzelliğin ritmine tutulan ve hücrelerini onunla aynı hizaya getirebilen ışık, ruhun, gökyüzünde salınan yıldızlardan öteydi ve güzelliği uyandıran his salınımı…
her birini aynı hizaya getirebilen yegane yasaydı…
ve kozmosun en özel yasası aşkınlıktı, saf aşkın ritimlerinde salınan…
ve yeryüzünde güzelliğin uyanışına tanıklık eden zihninden öte,
onun ışıldamasına vesile olandı, o ritimlerle hizalanan kalbin ritimleri…
…
zihninde dolaşan milyarlarca hücre, ışık parçası hücrelerini o karmaşık düş ayrıklarını,
aynı güzelliğe hizalayabilmek…
işte kalbin ritmik savaşı…
…her birini aynı barışa inandırabilmenin hissi ve düşü’…