Üç öğeli ya da koşullu bilgi anlayışı şeklinde tanımlanan yaklaşımlardan birinci ya da standart bilgi tanımı, bilgiyi bir ürün olarak ele alır. Söz konusu bilgi tanımı ise, ilk defa Platon’un Theaetetos adlı diyaloğunda öne sürülen “gerekçelendirilmiş doğru inanç” olarak bilgi anlayışını ifade eder.
Üç unsurlu bu bilgi anlayışına göre bilgi;
- Gerekçelendirilmiş ya da haklılandırılmış olduğu gibi aynı zamanda doğru olan inanç olmak durumundadır.
- 1. Gerekçelendirilmiş-haklılandırılmış
- 2.Doğruluk
- 3.İnanç
Bunlara göre, bilginin inanç, doğruluk ve gerekçelendirme gibi üç koşulu vardır. Yani başka anlamıyla; bilgi haklılandırdığımız, doğruluğu lehinde birtakım gerekçelere ya da “güvence”ye sahip olduğumuz inanç ya da iddiaları gerekli kılar.
Nitekim Platon, Menon adlı başka bir diyaloğunda, sanı-doxa ile bilgi-episteme arasındaki farkı açıklamak amacıyla iki adamı karşılaştırır.
- Adamlardan biri gideceği yolun bilgisine sahip değildir, bu sebeple, gideceği yola ya da sapağa rastlantısal olarak gider.
- Oysa yolu gerçekten bilen adam, hangi patikanın veya yolun, gideceği yere onu götüreceğini görür.
sonuç; birincisi, gideceği yere götürecek yolla ilgili olarak salt sanıya sahip olan, onunla ilgili olarak her nasılsa sahip olduğu doğru inancın hesabını ( logos) veremeyen biridir. İkincisi ise, yol konusunda sadece sanı veya inanca değil, gerçek bilgiye sahip olan, doğru inancını gerekçelendiren ya da haklılandıran birisidir.
Üç öğeli standart bilgi tanımını, örnek ile açıklama:
Üç öğeli standart bilgi tanımını, bir önerme üzerinden incelersek; denebilir ki bir öznenin “ ikiyle ikinin toplamı dört eder” önermesini bilmesi adına, şu üç koşulu da sağlaması gerekir.
- Özne, bilginin konusunu oluşturan önermeye inanıyor olmalıdır. (inanç koşulu)
- İnanılan önermenin doğru olması gerekir. ( doğruluk koşulu)
- Nihayet, öznenin önermeye inanması için, iyi ya da sağlam gerekçelerinin olması gerekir. (Haklılandırma veya gerekçelendirme koşulu)
Söz konusu üç koşullardan, anlaşılacağı üzere açıktır ki ikisi biraz daha öne çıkar. Bunlardan biri Haklılandırma, diğeri de doğruluk koşuludur. Nitekim haklılandırmanın nasıl olması, gerekçelendirmenin ne şekilde gerçekleştirileceğiyle ilgili olarak alternatif yaklaşımlar geliştirilmiştir. İçselcilik, diğeri de dışsalcılıktır.
İçsellik ve dışsallık yaklaşımları
İçselcilik
İçselciliğe göre, öznenin doğru bir önermeye beslediği inancın haklılandırılması, herhangi bir dış yardım olmadan salt öznenin kendi içsel, zihinsel süreçleri veya bilinç halleri ile olur.
- Başka bir anlamda, içselcilik gerekçelendirme ya da haklılandırma aşamasında sadece, öznenin söz gelimi içebakış ya da düşünüm yoluyla kolaylıkla farkına varabildiği şeyin bir rol oynayabileceğini ileri sürer. O, bir önermeye inanmada haklı olup olmadığımıza, sadece o önermeyi enine boyuna mütalaa etmekle, ona inanma gerekçelerimizin gücüyle karar verebileceğimizi savunur.
İçselciliğin iki farklı şekli:
İçselliğin iki farklı şeklinden, birincisi; doğru inançları bilgiye dönüştüren gerekçe ya da delillerin, ana inançlardan meydana gelen bir temel yapıya dayandığını öne süren temelciliktir.
- Söz konusu temelci Haklılandırma anlayışı, bütün inançları “ temel inançlar” ve “temel olmayan inançlar” diye ikiye ayırır ve bilginin genel yapısını bir piramide benzetir. Buna göre, temelcilik temel ile üstyapı arasında bir ayrım yaparken piramidin en altında temel olan inanç ya da önermeler bulunduğunu ileri sürer.
Bu inançların temel olmalarının en önemli nedeni, onların haklılandırmalarını başka bir inançlardan almamaları ya da başka inançlar aracılığıyla gerekçelendirilmemelerini, tam tersine kendi kendilerini haklılandırmalarıdır. Başka inançların desteğine muhtaç olmayan bu inançlar, epistemolojik açıdan imtiyazlı bir statüye sahiptirler.
- Doğruluğu apaçık olan bu altyapı inançları, doğallıkla kendilerine bir çıkarım ya da akıl yürütme yoluyla erişilmiş olmamak anlamında da temel olan inançlardır.
- Söz konusu temel inançlar arasında, öznenin kendi duyusal ve zihinsel durumları, dolayımsız olarak sahip olduğu duyu deneyimleri ve bazı a priori önermeler ya da apaçık doğrular bulunur.
Söz gelimi “ikiyle ikinin toplamının dört ettiği” önermesi, onun doğruluğunu hiçbir kuşkuya yer kalmaksızın bilmem anlamında apaçık bir doğru olmak durumundadır.
İçselciliğin ikinci versiyonu, bağdaşımcılıktır. Bağdaşımcılık, temelciliğin sadece birtakım inançlarımızın epistemolojik olarak imtiyazlı olduğu tezini reddetmez. O aynı zamanda, temel-üstyapı ayırımını da reddeder.
- Bağdaşımcılığa göre bir inancın, epistemolojik olarak haklılandırması ve dolasıyla da bilgi statüsü elde etmesi, öznenin inançları arasındaki “bağdaşım” ya da “tutarlılık” ilişkisine bağlıdır. Eğer bir inanç öznenin bütün bir inanç sistemi ile bağdaşıyorsa, o inanç gerekçelendirilmiş veya haklılandırılmış bir inanç olarak değerlendirilir. Buna mukabil, öznenin inanç sistemiyle, uyuşmayan bir inanç kabul edilemez olup dışarıda bırakılırken, ondan bilgi statüsü esirgenir.
- Bağdaşımcılığa göre, özne “ikiyle ikinin toplamının dört ettiği” önermesini, o sayı, toplama ve bu arada özdeşlik bilgisiyle ilgili diğer bilgileriyle bağdaştığı için haklılandırmaktadır.
Dışsalcılık
Haklılandırmada içselciliğin alternatifi olan dışsalcılık, bilen öznenin doğru bir önermeye olan inancının, sadece öznenin kendi içsel mekanizmalarıyla gerekçelendirilemeyeceğini ifade eder. Çünkü inancın haklılandırılmasında vazgeçilmez bir önemi ve işlevi olan öğeler, dışsalcı yaklaşıma göre, bilen öznenin dışından gelir. Bu öğe ya da faktörler ise, örneğin inanç oluşturma süreçlerinin güvenilirliği, kendisine inanılan önermenin sahip olduğu doğruluk ya da olasılık değeridir. Güvenilirlik ve olasılık gibi faktörler ise, açıktır ki dışsal öğeler olup, inancı haklı çıkarıcı ve temellendirici bir işlevi yerine getirirler.
- Sanı, Platon’da bireysel varlıkları konu alan duyu algısına dayalı biliş tarzı olarak geçer. Platon, bireysel varlıklar değiştikleri ve duyular da insanı yanıltabildikleri için, sanı ya da doxanın gerçek bir bilgi olamayacağını ileri sürer. Onun gözünde bilgi, genellerinin ya da tümellerin akla dayalı bilgisi olarak epistemedir.
- Öznenin bir önermeye beslediği inancın, haklılandırılması iki şekilde olur. Bu süreçte sadece bilen öznenin doğrudan idrak ettiği içsel bir faktörlerin etkili olduğunu ileri süren yaklaşıma içselcilik, buna mukabil gerekçelendirme sürecinde önermenin kendisiyle ilgili, özneye dışsal faktörlerin belirleyici olduğunu savunan yaklaşıma dışsalcılık adı verilmektedir.
Temel inançlar, başka inançların kendilerinden türetildiği, apaçık, kesin olarak doğru ve temel olan inançlardır. İşte bu temel inançlardan türetilen başkaca inanç ya da doğrulara ikincil doğrular veya üstyapı inançları adı verilir.