Bilinc.tin.us Estetik Felsefe

Estetik Yargı Nedir?

Estetik alanın ontik bütünlüğünü temin eden beşinci ana unsur, estetik yargıdır.

Estetik yargı, estetik öznenin estetik nesneye, adını estetik tutum dediğimiz özel bir tavırla yöneldikten sonra, gerçekleştirdiği estetik değer yükleme edimini tanımlar.

Güzellikle ilgili genel olarak yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, bu konuyu düşünce tarihinde, özellikle de modern zamanlarda estetiğin nesnel temellerinden koparılmasının bir sonucu olarak, ilk ve en ayrıntılı bir biçimde ele alan düşünürlerin, Hume ve Kant olduğu ifade edilir.

  • Söz konusu her iki düşünürün de ortak özelliği, estetik yargıyı çok büyük ölçüde öznel temeller üzerinde, kişisel beğeniyi dışa vuran beğeni yargısı olarak tanımlamalarıdır.
  • Bu açıdan bakıldığında, beğeni yargısının kişisel estetik yaşantının bir dışlaşması ya da nesnelleşmesi olduğu söylenebilir.
  • Beğeni yargıları olarak estetik yargıların “doğruluğu”ndan söz edilemez.
  • Ama onların “geçerliliği”nden söz edilebilir. Aynı nesne konusunda bile farklı beğeniler olabildiği için, beğeni yargısının geçerliliği, ancak aynı beğeniye sahip olan özneler arasında söz konusu olur.

Estetik yargı üzerine; Kant ile Hume

Estetik yargı, bir nesne karşısında hissedilen bir tepkiye dayanır. Bir nesneyle ilgili estetik bir yargı, bir başkasının fikrine, beğenisine, ikinci elden bir kaynağa dayanmak yerine, doğrudan doğruya kişisel tanıklığı gerektirir.

  • Başkalarının tanıklığı piyasaya yeni çıkmış bir romanın kalitesiyle ilgili olarak, bana yön gösterebilir ama eserin estetik kalitesiyle ilgili yargı, bana bağlı olup, ancak eseri kendi kişisel gözlüğümle ya da beğeni duygumla okumamdan sonra ortaya konabilir.

Estetik yargıda hissedilen tepki koşulu, estetik bir yargının samimiyetle verilmiş bir yargı olmasını gerektirir.

Estetik yargının bu özelliğiyle ilintili başka bir özelliği, Kant’ın da belirttiği gibi estetik yargıda yasa ya da kuralların hiçbir şekilde işe karışmaması, onların burada oynadığı hiçbir rol bulunmamasıdır. Nesnelerin estetik niteliklerini ve değerlerini belirler ya da takdir ederken kural ve yasaların hiçbir işe yaramaması olgusu, estetik ilginin, birtakım genel doğruların formüle edilmesi amacına dönük olmayıp doğrudan doğruya ve esas itibarıyla tek tek nesnelere, bizatihi kendilerinden dolayı takdir edilen nesnelere yönelmiş olması olgusunu yansıtır.

  • Bu doğrultuda, kural ve yasalara göre, değer biçme ya da yargılama, nesnelerin biricikliğini göz ardı etmek ve dolasıyla, estetik hüküm vermemek olur.

Hume ve Kant, beğeni ya da estetik yargılarla ilgili bu sonuçlara, estetik niteliklerin nesnel olduklarını bildiren eski ya da klasik, hatta rasyonalist estetik görüşünü reddederek varmıştır.

Kant ile Estetik Nesnelcilik

Estetik nesnelcilik, estetik özellik ya da niteliklerin nesnelerde fiilen ya da gerçekten var olduğunu, estetik deneyimin bize bu özelliklerin bilgisini verdiğini, dolasıyla, estetik yargıların söz konusu nesnel özelliklerle ilgili genel geçer yargılar olduğunu öne süren görüştür.

Estetik nesnelcilikte, nesnenin bu özellikleri genellikle “ideal orantı”, “yetkin ahenk” ya da “simetri” gibi formel özelliklerle ifade edilir.

  • Hume ve Kant’taki bugün de yaygın olarak kabul gören estetik yargı görüşüne vücut veren estetik öznelcilik, estetik niteliklerin nesnelerde bulunduğu tezini reddeder.

Başka bir anlamla, öznelciliğe göre, estetik nesnelerde, herkesin aynı nesneyle ilgili olarak evrensel yargılara varmasını mümkün kılan temel estetik niteliklerin varoluşundan söz edilemez.

Bu yüzden bir nesnenin güzel olması, sadece onun öznede belirli bir tepkiye yol açması anlamına gelir. Buna göre, estetik deneyimde kişi nesne tarafından etkilenir, ama kişinin tepkisini belirleyen şey nesnenin özelliklerinin bilgisi değildir.

Estetik öznelciliğin, bu yaklaşımını desteklemek üzere, birçok gerekçe ya da argüman öne sürülmüştür.

  • Bu çerçeve içinde her şeyden önce, farklı birey ve kültürlerin beğenileriyle estetik değer hükümlerinin aşırı ölçülerde değişkenlik gösterdiği söylenir.
  • Nesnelerde birtakım estetik nitelikler gerçekten var olsaydı eğer, beğenilerdeki farlılık bu nitelikleri bulup çıkartmak suretiyle ortadan kaldırılarak estetik yargılarda bir ortaklığa varmak mümkün olurdu.
  • Böyle bir ortaklığın olmadığına işaret eden öznelcilik, beğeni ve estetik yargılardaki farklılığın estetik alanın temel bir özelliği olmakla kalmayıp burada ortaklık temin edecek yöntemlerin, ölçüt kural ya da yasaların olmaması olgusunu gözler önüne serdiğini ifade eder.
Estetik Yargı: Özsel unsuru “haz”

Estetik öznelciliği destekleyen çok daha önemli bir noktayı, Kant tam bir açıklıkla ortaya koyar:

Estetik yargıya temel teşkil eden estetik deneyimin özsel unsuru hazdır.

  • Haz” ise nesnesinin özelliğini temsili etmeyen bir öznel yaşantıdan, bir zihin halinden başka bir şey değildir.

Bu ise sağduyuya yakın ve felsefece makul bir görüş gibi görünen estetik öznelciliği sağduyuya aykırı gibi görünen önemli bir problemle karşı karşıya bırakır.

  • Nesnelerin kendilerinde bulunan birtakım estetik nitelikleri yoksa eğer; bu bir ve aynı nesnenin bir kimse tarafından güzel, başka bir kimse tarafından çirkin diye nitelenmesini engelleyecek hiçbir şeyin olmadığı anlamına gelir.

Durum böyle olduğunda, estetik yargıya düşen görev, kişinin zihin halini aktarmaktan ibaret olur.

  • Bu ise, estetik tercihlerin damak tadı tercihleriyle aynı düzeyde bulunduğu, estetik yargıların haklılandırılamayacağı ya da gerekçelendirilemeyeceği anlamına gelir.

Buna göre, beğeni problemi, estetik yargının salt hoşlanma ya da hazza dayanan öznel olarak hissedilmiş temelini, neredeyse sınırsız bir rölativizme düşmeden koruyamama problemi olarak bilinir.

Problemi bertaraf etmeye yönelik en ciddi çaba, estetik yargılara normatif bir boyut kazandırma teşebbüsünde bulunan Kant’tan gelmiştir.

  • Kant güzellikle ilgili estetik bir yargının ayırt edici yönünün, onun mantıksal biçimi bakımından tekil bir yargı olmasına karşılık, “evrensel bir onay” talep etmesinden oluştuğunu söyler.
Kant: Estetik yargının, ayırt edici özelliği, “evrensel onay”

Bir nesneyi ya da sanat eserini güzel diye nitelediğimiz zaman, salt öznel hoşlanmayı ya da belli bir zihin halini kaydeden yargılardan farklı olarak burada bir “evrensel ses” ile konuşmakta olduğumuza inanır ve herkesin bizimle mutabık olmasını talep ederiz.

  • Yani ben Sultanahmet Camii’nin gerçekten güzel, kusursuz bir mimari eser olduğu hükmünü verdiğim zaman, bu kişisel yargıyla yetinmem herkesin benimle aynı sonuca ulaşması gerektiğini düşünürüm.

Yargımı bu şekilde evrenselleştirmemize imkan sağlayan birinci koşul, yargının dayandığı hoşlanmanın her türlü kişisel-öznel arzu ve ilgiden bağımsız olmasıdır.

İnsan bir nesneden duyduğu hoşlanmanın ilgiden bağımsız olduğunun bilincine vardığı zaman, bu nesneyi, bütün insanlar için hoşlanma temeli içeren bir nesne olarak görmek durumunda kalır.

Estetik yargının ya da beğeni yargısının bu “öznel evrenselliğinin” ikinci koşulu ya da evrensel dayanağı ise hoşlanmaya yol açan bilgi yetilerinin “özgür oyunu”nun, herkes için geçerli, yani evrensel olmasıdır.

  • Her özne, nesnenin verildiği tasarıma ilişkin estetik değerlemede bir ve aynı yetileri (hayal gücüyle anlama yetisi) hareket geçirdiğine göre, hoşlanmaya yol açan zihin durumunun, anlama yetisi ile hayal gücü arasındaki bir tür mucizevi uyumun herkes için geçerli olması gerekir.

Buna göre, estetik bir yargıda bulunurken kendimizi doğal, bireysel olarak değişen kuruluşumuzla, doğamıza ait olumsal tüm koşullardan soyutlayıp onu sadece, bütün insan varlıklarına ortak olmak anlamında sıkı sıkıya evrensel olan koşullara dayandırırız.

Başka bir anlamda, yargımızı ortaya koyarken nesnenin çıplak formu ve bu formun evrensel algı ve anlam yetilerimizle olan etkileşimi dışında hiçbir şeyi hesaba katmayız.

  • Söz konusu evrensel bakış açısı ya da perspektife ancak nesneyle ilgili estetik deneyimimize, nesneden duyduğumuz hoşlanmayı, arzu ve pratik ilgilerden olduğu kadar, ona ilişkin kavramsal bir kavrayıştan bağımsız hale getirdiğimiz zaman ulaşabiliriz.

Bu koşulları yerine getirdiğimiz zaman, o, herkes için geçerli bir yargı haline gelir. Çünkü bu noktada, evrensel geçerliliği olan “saf bir beğeni yargısına” ulaşmış oluruz.

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir Cevap Yazın