Entelektüel gelişme süreci olarak, bilgi anlayışı,
- bilgiyi; bilen özne veya zihin durumu üzerinden tanımlayan bilgi tanımı ile onu bilenin zihin hali ya da entelektüel bakımdan kaydettiği ilerlemeyle açıklar.
İlgili anlayışın ilk örneğini ise Platon verir, bilgiyi bir zihin hali- pathema olarak tanımlayan Platon’da bilgi;
- olabilecek en yüksek zihinsel açıklığı-saphenia, ifade eder.
Başka bir anlamla, onda bilgi zihinsel bir dönüşümün veya duyu algısından akla dayalı düşünüme geçişin sonucunda ortaya çıkar. Ve olabilecek en açık zihin halini tanımlar.
Bilgiyi gelişmeci bir perspektiften tanımlayan diğer bir düşünür de Alman filozofu Hegel olmuştur.
- Hegel, Tinin Fenomenolojisi adlı eserinin hemen giriş paragraflarında, epistemolojinin konusunu, bilincin belirli bir durumdan daha yüksek bilinç durumlarına ilerleyişinin incelenmesi olarak ifade eder.
Hegel ile Bilgi Anlayışı
Hegel, bilgiyi bilen öznenin entelektüel gelişimi açısından ele aldığı bilgi anlayışında, bilgi konusuna salt mantıksal terimlerle yaklaşmaz.
- Onun bilgi görüşü tarihsel ve sosyal bir temele dayanan ilk epistemoloji anlayışını oluşturur. Başka bir anlamda, Hegel’in bilhi anlayışının çıkış noktası bilginin tarihsel boyutudur. Bu yüzden onun ana problemi, “kısmi ve sınırlı bir tarihsel perspektiften mutlak bilgiye olan geçişin nasıl gerçekleştirilebileceği” problemi olmuştur.
Hegel, “ikiyle ikinin toplamının dört ettiği” önermesinin aslında hayatımızın daha ilk yıllarında, muhtemelen abaküs yardımıyla öğrendiğimiz çok sıradan ve yalın bir bilgiye karşılık geldiğini, hiçbir zaman tam ve mutlak bir bilgiyi temsil etmediğini savunur. İnsanlar, ona göre, bu bağlamda mutlak bilgiye ancak dört işlemin mantığını, sayıların doğasını ve bir bütün olarak aritmetiğin yapısıyla statüsünü kavradığı zaman ulaşır.
Hegel’in bakış açısından, tek bir önerme ya da tek bir kavram, bu en yüksek kavram bile olsa, bütün bir gerçekliği göstermez. Kavramların sadece kısmi doğruları ifade ettiğini, bilginin bütün bir kavramlar sisteminden meydana geldiğini öne süren Hegel açısından, hakikat ve bilgi, tıpkı rasyonel gerçekliğin kendisi gibi, canlı bir süreçtir.
- Bu süreç, yani düşüncesinin ilerlemesi onda diyalektik adı verilen bir yönteme uygun olarak gerçekleşir. Yani tez-antitez ve sentez yoluyla gelişip, kısmi hakikatlerden mutlak doğrulara doğru ilerler. Buna göre, bir düşünce zorunlu olarak başka bir düşünceden çıkar. Önce bir düşünce ya da tez öne sürülür, onu bir antitez izler. Böylece bir düşünce, başka bir düşünce meydana getirmek üzere kendisiyle birleşeceği düşüncede bir çelişkiye yol açar. Çelişki, ancak tez ve antitezin içerdiği doğrulukları bir araya getiren bir sentezde aşılır. Diyalektik hareketin düşüncenin mantıksal olarak kendi kendisini açımlamasından oluştuğunu iddia eden
Hegel’e göre, filozofun yapması gereken şey, düşüncenin tanımlanan şekilde kendi mantıksal akışını izlemesine izin vermektir.
Diyalektik nedir?
- Diyalektik; Hegel’de hem varlığın gelişme hem de düşüncenin ilerleme yasasıdır. Ona göre, varlığın kendisi gibi, düşünce de karşıtlıklardan geçerek ilerlemektedir.
- Aynı diyalektik mantık sonradan, bir genç Hegelci olan Marx tarafından da benimsenecektir. Fakat ona göre, kendi deneyimiyle diyalektiği baş aşağı durmaktan kurtarıp ayakları üzerine oturtacaktır. Yani, Hegel’in idealist olan diyalektiğini materyalist bir diyalektik haline getirecektir.