Tüketim çemberi mi?.. Yoksa çemberi, tüketimden arındıran bir hiçlik çemberine dönüştürmek mi?.. İşte bu ince noktada yaşamsal aynadaki yansımaları ve özü anlayabilmek, hissedebilmekle varolur, hiçlik çemberi ve aslında güzelliğin çemberi…
Çemberin içi ve Dışındakiler
Tüketiyoruz. Önce kendimizi, sonra dışımızda çemberin dışında kalan her şeyi… Duygularımız, sevdiklerimiz… İşte burada yanlış bildiğimiz bir gerçek var. O çemberin içinde olduklarını sandığımız sevdiklerimiz aslında içinde değil, sınırı, çemberi benliğimiz doğrultusunda oluşturuyor ve her şeyi dışında bırakıyoruz. Ters algı ile işlenen toplumsal yansımalar doğrultusunda, çember algısı da tam da böyle algılandığı için, işte tüketim hastalığı tam bu noktada başlıyor.
Tüketim, sadece en sevdiğin ya da sevmediğin herhangi bir eşyayı alıp almamak değildir. Tüketim, çemberin dışında olan her şeyi, benliğinin ve duygularının esiri yapıyor olmak ya da onların esareti altında olduğu gerçeğidir insanın. Aynı zamanda toplumsal algı doğrultusunda özünü tükettiği gibi sadece benliğinin eylemlerine kulak vermesi ve dışında kalan her şeyi acımasızca hiçe saymasıdır. İnsanların amaçları için başkalarını ezebilme, yok edebilme zihniyetleridir. Ve aslında kendi benliklerine hizmet eden eylemlerin yörüngesinde olduklarını sandıkları an dahi ters algı ile işlenen düzene hizmet ederken, kendilerini tüketiyor olmalarıdır.
Modern çağda tüketim:
Tüketim kavramı, modern çağı anlatıyor gibi görünüyor olsa da aslında insanoğlunun vazgeçilmez temel taşını oluşturuyor. İnsanların, kendi dahil her şeyi tükettiği doğru… Fakat sınırları belirleyen de yine insanın kendisi… İşte bu nokta da bireyin, benliği ve bilinci önemli rol oynar. “Çemberin nasıl ya da ne olduğu ya da ne olması gerektiği gibi…” Kimileri olağan yaşamın içinde, bir tek yaşamı hazmeder çemberin ötesi ya da içini görmekten öte, kimilerinin her anına rahatsızlık dürtüsü eklenir. Kimileri ise benliğini ve bilincini fark edebilmenin yolunda yol almaya çalışır. Aslında kişinin, gelişimsel sürecinde tüm bu aşamalardan geçmesi gerektiği gibi geçebiliyorsa da güzel olanıdır.
örneğin kendine, sorabiliyorsa, “Bir diğeri sokakta aç ve yapayalnızken, ben burada bencilce isteklerime maruz kalıyorum?” diye… aynı anda… Oysa, o diğeri de kendi isteklerinin yörüngesindedir. İşte bu algı da başka bir tükenişi doğurabilir ya da uyanışı...
Yaşamını kapsayan tüketim sınırlarını çizmesi gerektiği gibi öncelikle kendinden sorumlu olduğunu anladığı gibi benliğinin çizgilerini oluşturan o hassas noktaları da -başkalarının acılarına ya da sevinçlerine ne ölçüde yaklaşabildiği ile alakalı olduğunu algılayabilir. Bu ince noktada ise denge algısı ve koruyabilmek çoğu an zorlaşabilir ancak kişi dengesini koruyabildiği takdirde ancak başkalarına ve kendine, sağlıklı yansımalara sebep olduğunu algılayabilirse, bütünüyle güzellikle önceliğinin öz dengesini sağlaması gerektiğini ve buna özen göstermesi gerektiğinin bilincine varır. Pek tabii kavramlar, anlamsal karmaşaya maruz kalmamalıdır. Çünkü bu nokta, kişisel çıkarların ötesinde bir algıya sahiptir.
Kozmosu, bütünü özümseyerek, evrensel denge doğrultusunda hareket etmesi gerektiğinin bilincine vardığında, yaşamın kıvrımları da onu, bu denli bir karamsarlığa sürüklememesi gerektiğini hissedebilir. Yapılan iyilikler ya da vicdani bir rahatlama için mi yaptığını sorgulama açınları veya sevginin yansımaları ve de o rahatsız edici iç yankılar dahi, evrensel boyutta anlam kazanır.
ve sevginin tüm saf dokunuşlarını hissettiği ölçüde özümseyerek, sevginin iyileştirici gücü ile dokunabilir ve sevginin içsel yansımalarını bütünsel bir güzellikle hissettirebilir. Yaşam ise daima, tabiat gibi her dem bir uyanışı doğurur…
Tüketim çemberi algısı
İnsanoğlu, çemberi, bencilce istek ve arzularına hizmet etmesini bekler. Oysa bunu istemediği, hiçe saydığı anlar olur elbette… Yapılan iyilikler dahi o çemberin içindekini daha iyi hissettirmekten, vicdanını rahatlatmaktan başka bir anlam ifade etmediği de görülebilir kimi an ve bu yansıma rahatsız edici bir his de doğurabilir. Çoğunlukla da inkar edilir öyle de olduğu ancak pek tabii eğer bu durum insanın içinde rahatsızlık hissi yaratıyorsa bu da güzel olanıdır. Çünkü özü ile bağlantılı, ruhunun ritimleri kozmosun uzuvlarıyla bağlantılı demektir. Her ne kadar bu düşünceler ve yansımalar bazılarını içten içe tüketse de kendi benliğinden uzaklaştığını düşündürse de başkasına iyilik yapmanın, karşılığında sırf vicdanı bir rahatlık için yaptığını hissettiren o hisle cebelleştiğinde… tüm bu yansımalar özünde başka bir öz olduğunu hissettiren dokunuşlardır. Ve zamanla o dokunuşların yansımasında her birinin öz hakiki bilincine erebilirse, bütünsel bir hazza ulaşırsa ve niçin- sorularının yanıtlarını güzellikle algılayabilirse, çember algısı da bütünüyle değişir. Ve bir hiçlik meselesinin ardındaki sonsuz güzelliğe ve yaratımın iç hesaplaşmalarına bakışı bir ölçüde farklılaşabilir.