Klasik töz metafiziği, varlığı oldukça genel bir perspektiften ele almaktadır. Klasik metafizik, onun bireysel varlık ya da şeylerle söz konusu birey ya da şeylerin özelliklerinden oluştuğuna işaret eder. Varlık, genel şeması içine giren şeylerin bir sınıflaması yapıldığı zaman, soyut varlıklarla somut varlıklar, fizik nesnelerle kavramsal nesneler ya da tümeller ile tikeller birbirinden ayrılmıştır.
Buna göre, dünya, taş, toprak, elma, armut benzeri fiziki nesnelerle aşk ya da beş sayısı, benzeri soyut nesneleri ihtiva eder gibi görünür. Bunlardan taş ya da elma benzeri nesnelere, ontolojide tikeller adı verilir.
Tikeller, beş duyu yoluyla algılanabilen somut varlıklardır. Bu somut varlıklar da kendi içlerinde, iki ana varlık grubuna ayrılırlar; tözler ve töz olmayanlar.
- Bunlardan tözlerin, bağımsız bir varoluşa sahip varlık ya da kendilikler olduğu kabul edilir. Örneğin maddi cisimler, tek tek insanlar ya da bireysel varlıklar tikel tözleri oluşturur.
- Töz olmayan somut varlıkların kapsamı içine ise tek tek olaylar, münferit nitelikler, müstakil yer ve tikel zamanlar girer.
- Beş duyu yoluyla algılanabilen: Tikel somut varlıklar ikiye ayrılır. Tözler ve töz olmayanlar.
Tikeller
Tikellerin sahip oldukları özellik ya da niteliklere tümeller adı verilir. Tümeller, şu halde soyut varlıklar olup, kendi içlerinde üçe bölünürler: Özellikler, türler, ilişkiler.
Platon benzeri filozoflar, bu noktada kalmayıp, aşk ya da üç sayısı benzeri, soyut nesneleri de tümeller arasına dahil etmişlerdir. Platon, varlık anlayışında tikellerin ya da “şu” diyerek gösterilen, somut bireysel varlıkların değil de kendisinin “biçim” ya da “öz” anlamına gelen “eidos” sözcüğünden hareketle eide ya da idealar adını verdiği tümellerin gerçekten var oluğunu öne sürmüştür.
Platon, zaman ve mekan içinde var olup, beş duyu yoluyla algılanan bireysel tözler ya da tikellerin, sürekli bir değişme süreci içinde bulunduklarını, ancak birer görünüşten ibaret olduklarını savunmaktadır. Sadece tümellerin gerçek olduğunu, bireysel-duyusal varlıkların, onlardan pay almak suretiyle var olabildiklerini öne süren Platon’un bu görüşüne, ontolojik realizm, adı verilmektedir. Ayrıca o özellikler, türler ve ilişkiler dışında, sayı benzeri soyut nesnelerden meydana gelen tümellerin, metaforik bir anlam içinde dahi olsa, zaman ve mekanın dışında bir yerde bulunduklarını savunmuştur.
Tümellerin, yani genel nitelik ya da özlerin, tür ve cinslerin gerçekten var olduklarını ve tikellerin tanınması, varoluşunun açıklanması ve sınıflanması için, vazgeçilmez olduklarını dile getiren Platoncu “realizm”, tümellere yüklenen ayrı varoluş yüzünden radikal realizm olarak geçmektedir.
Platon’un öğrencisi Aristoteles ise, gerçekten var olanın, “şu” diye gösterdiğimiz somut, bireysel varlıklar olduğunu öne sürmüştür.
Tümeller problemi ile Aristoteles:
Aristoteles, söz konusu bireysel varlıklara “birinci dereceden tözler” adını vermiştir ve onların bileşik varlıklar olduklarını iddia etmiştir. Bileşik varlıklar bir maddeyle bir formdan, yani bireyleştirici bir unsurla tümel unsurdan meydana gelmek durumundadır.
Öz ya da tümellerin, ayrı bir varoluşa sahip olmayıp bireysel varlıklara ya da duyusal tözlere içkin olduklarını öne sürmüştür. Bu yüzden onun, realizmine ılımlı realizm adı verilir.
Nominalizm
Nominalizm, realizmin karşısındaki görüş olarak yer alır. Nominalizm, tümellerin gerçek bir oluşa sahip olmadıklarını, sadece ağızdan çıkan bir ses olup, dolasıyla yalnızca dilde var olabileceklerini savunur. Nominalizm, tikeller ya da daha doğrusu yanı sınıftan tikeller arasında, onlar için aynı genel terimi kullanmamızı haklı kılan yeterince benzerlik bulunduğunu, bu sebeple ayrı ya da ek bir varlık türünün varsayılmasına hiç gerek bulunmadığını ileri sürmüştür.
Aristoteles sonrası, Yunan felsefesinde, Platonculuğu daha büyük bir güçle devam ettiren Plotinos benzeri az sayıda filozof dışarıda bırakılacak olursa, egemen olan anlayış daha ziyade sadece tikellerin var olduğunu, tümellerin gerçek bir varoluşa sahip bulunmadığını öne süren nominalizm olmuştur.
*Metafiziğin karşıtlıklarından bir diğeri de realizmin nominalizm karşıtlığıdır.
Ortaçağ Görüşleri
Oysa teosantrik bir felsefe olarak, Orta Çağ felsefesine geçildiğinde, ona baştan sona egemen olan görüşün realizm, üstelik radikal realizm olduğu söylenebilir. Çünkü örneğin tikellerin ya da somut bireylerin tümellerden daha az gerçek olduğunu, ilk örneklerinden pay almak suretiyle, varlığa geldiğini dile getiren radikal realist görüş, Hristiyanlığın ve İslamiyet’in, içinde yaşadığımız dünyanın tam anlamıyla ve gerçekten var olmadığı, gerçekten var olanın öte dünya olduğu tezini anlaşılır hale getirir, ahiret inancını temellendirir. Yine aynı görüş, Hristiyan Orta Çağ felsefesinin konu alanını tanımlar ve dikkatleri, aşkın bir gerçek alanına yöneltirken, Kilise’nin dini ve kurumsal otoritesini pekiştirmeye yarar.
Hristiyan Orta Çağ düşünürlerinin, bu felsefesinin daha kuruluş ya da oluşum aşamalarından itibaren, radikal realizmi savunurlar ve onlara sağladığı esas büyük avantaj, Ortodoks Hristiyan dogmasının başkaca tümel görüşleri tarafından, örneğin nominalizm tarafından açıklanması imkansız olan kimi unsurlarını anlaşılır hale getirmesi, olduğu belirtilir. Nitekim bu dogmaların en önemlilerinden biri olan “ilk günah” dogması söz konusu olduğunda, nominalizmin söylediği gibi, tümellerin hiçbir gerçekliği olmayıp gerçekten var olan bireyler ise, bütün Hristiyanların nasıl olup da Adem’in günahında günah işlemi olabileceklerini açıklamak imkansızlaşır. Yani nominalizmin tezine uygun olarak, her birey kendi başına ayrı bir gerçeklik olursa, bu bireylerin Adem’in günahına, neden ortak olacaklarını anlamak ve açıklamak gerçekten de oldukça güç hale gelmektedir. Yani yalnızca bireysel olan gerçek ise, gerçek olan yalnızca tek tek bireylerin bu dünyadaki yaşantıları sırasında işledikleri günahlardır ve ilk günahın hiçbir gerçekliği olamaz.
Ancak realizmin söylediği gibi, gerçekten var olan insan bireyi değil de tümel insan ya da genel olarak, insanın kendisi ise, bu takdirde tümelin başına gelen, onu etkileyen her şey, onun altında yer alan tikelleri ya da bireyleri de etkiler. Radikal realizmin diliyle, bireyler de ondan pay almaktadır.