Bilginin sınırları
Bilinc.tin.us Epistemoloji Felsefe

Bilginin Sınırları

Bilginin sınırları anlam yolculuğu, Epistemolojinin, kuşkucuların argümanlarıyla vardıkları akıl yürütme ya da pratik bazı gerekçelerle savuşturulduktan sonra, gündeme gelen temel problem olarak, insan bilgisinin sınırları şeklinde karşımıza çıkar.

  •  Burada gündeme gelen soru, “öznenin kendi dışındaki nesneleri gerçekte olduğu şekliyle bilip bilemeyeceği” sorusudur.

İlgili soruya verilen yanıtlardan biri, olumlu diğeri olumsuz bir sonucu bizlere sunar.

  • Olumlu yanıt, insan bilgisine bir sınır çekilemeyeceğini, öznenin zihin dışı nesneleri gerçekte oldukları şekliyle bilebileceğini söyleyen epistemoloji realizmden gelir.
  • Olumsuz yanıt ise tam tersine, insan zihninden yola çıkar ve öznenin dış gerçekliği ya da kendisinin dışındaki nesneleri, olduğu şekliyle değil de kendisine göründüğü ya da zihinsel donanımına uygun düştüğü şekliyle bildiğini ifade eder. Bu görüşe, epistemolojik idealizm adı verilir.

Olumlu yanıt, epistemoloji realizm kavram yolculuğuna çıkmamıza sağlarken, olumsuz yanıt neticesinde ise epistemolojik idealizm kavramsal düşünüm yolculuğu ortaya çıkar.

Epistemolojik realizm ile epistemolojik idealizm

Epistemoloji realizm türü, her şeyden önce bilen özneden değil de varlıktan yola çıkarken insandan bağımsız bir dış gerçekliğin bulunduğunu teslim eder. O, ikinci olarak da aklın dış gerçekliğin aynası olduğunu ve kendi dışındaki varlığı, gerçekte olduğu şekliyle bilebileceğini savunur.

Epistemolojik idealizmin, nesneleri olduğu gibi değil de kendisine göründüğü veya zihinsel yapısına uygun düştüğü şekliyle bildiğini savunur. İki ayrı versiyonu vardır.

Epistemolojik idealizm türleri
1. İçkin epistemolojik idealizm

 Birincisi, insan zihninin bilme sürecinde ancak kendi zihin içeriklerini bilebileceğini ve dolasıyla zihninin dışına çıkamayıp onunla sınırlı kalacağını bildiren içkin epistemolojik idealizmdir. İlgili görüşün en kusursuz temsilcisi Berkeley’dir. Nitekim Bergeley, söz gelimi önümde okumakta olduğum kitabın açık bir sayfasına baktığım zaman gördüğüm şeyin, üzerine siyah sözcüklerden oluşan satırların yazılı olduğu “dikdörtgen” şeklinde bir kâğıt olduğunu bildirir. Bununla beraber, gördüğü şeyin, ona göre; diğer yüzüyle beraber sayfanın bizatihi kendisi olmayıp, kendi algısal donanımına bağlı olan bir izlenim olmak durumundadır.

  • Bergeley, algısal deneyiminin konusu olan, söz konusu izlenimin koşullar değiştikçe, söz gelimi miyop olduğum, gözlerimden birinin üzerine bir basınç yapıldığı, ateşlendiğim zaman, hatta odadaki ışığın durumuna bağlı olarak değiştiğini söyler.

Nesneyi bilen özneye tabii kılan, insanın bilgide kendi öznel izlenimlerini, zihinsel temsil ya da zihin içeriklerini aşamayacağını söyleyen Berkeley, buradan hareketle “var olmanın algılanmış olduğunu” ileri sürmüştür.

2. Transendental epistemolojik idealizm
Kant ile Transendental epistemolojik idealizm

Öznel idealizmin ikinci versiyonu ise, Kant tarafından temsil edilen transendental epistemolojik idealizm oluşturur. Kant da bilginin sınırlı olduğunu, bilen öznenin bildiği şeyin nesnenin ya da varlığın bizatihi kendisi olmayıp sadece algısal deneyiminin konusu olan şeyi, yani fenomen olduğunu öne sürer. Kant’ın söz konusu idealizmi, onun felsefede gerçekleştirmiş olduğu büyük bir devrimin sonucu olmak durumundadır.

Kant’a kadar, filozoflar bilgide insan zihni ya da aklının bilinen nesneye uyduğunu, onu yansıttığını kabul etmişlerdir.

Bunun bilgide, çözümsüz birtakım problemlere yol açtığını savunan Kant, hipotezi değiştirerek insan zihninin bilginin nesnesine değil de nesnenin insan zihnine uyduğunu ileri sürer. Başka bir anlamıyla, onun akla ya da insan zihnine yüklediği rol, pasif bir alıcılıktan ya da yansıtıcılık değildir.

Kant, akla kurucu bir rol yüklemiştir. Yani bilginin nesnesi olarak fenomenin, zihinden bağımsız bir nesne olmayıp insan zihni tarafından inşa edildiğini ve yapılandırıldığını söyler. Buna göre, Kant öznenin bilgisinin büyük bir bölümün deneyime dayandığını, bilginin ham maddesinin ya da içeriğinin deneyimden geldiğini söyler. Bilgiye yapılan, formel katkıyı ise akıl sağlar. Aklın bu formel katkısı, onun kendisinde var olan, doğuştan getirdiği a priori kavram ve kategoriler yardımıyla olur.

Bu ise elbette, insanın kavram ve kategorileriyle kavram ve kategorileriyle kendisinin inşa ettiği ya da yapı kazandırdığı şeyleri, bilebildiği anlamına gelir. İnsanın bir anlamda inşa ettiği, kendisine yapı kazandırdığı bu varlığa fenomen adı verilir. Öznenin bilgisi, onun tarafından yapılandırılan fenomenlerle sınırlıdır. Kant’a göre, insan zihinsel yapısına uygun düşmeyen şeyleri, algılayamadığı ve bu yüzden kendisinden bağımsız olan, kendinde şeyler olarak numenleri bilemez. Kant’ın bu görüşüne transendental idealizm adı verilir.

  • Realizm ile idealizm, felsefenin en sıklıkla karşılaşılan karşıtlıklarından biridir. Onunla metafizikte olduğu gibi, epistemolojide de karşılaşırız. Burada realizm, insan zihninin varlıkları, gerçekte oldukları şekliyle bilebileceğini söylerken, idealizm zihni temele alıp, insanın varlıkları kendisine göründüğü şekliyle bilebileceğini ileri sürer.

Berkeley’in “var olmayı, algılanmış olmaya indirgeyen” görüşü, düşünce tarihinin anlaşılması hiç de kolay olmayan görüşlerinden birini meydana getirir. Ona özellikle materyalistler tarafından şiddetle karşı çıkılmıştır.

Kant gerçekleştirdiği epistemolojik devrime “Kant’ın Kopernik Devrimi” adını vermiştir. Ünlü astronom Kopernik, alanda biriken problemlerin “sistemin merkezinde dünyanın olduğu” hipoteziyle çözülemediğini görünce, bir hipotez değişikliği yapmaya karar vermiş ve sistemin merkezine güneşi geçirince bütün problemlerin çözüldüğünü görmüştür. Epistemolojide benzer bir hipotez değişikliğine giden Kant, burada Kopernik’ten esinlendiğini ifade eder.

 

Bilgi Türleri

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir Cevap Yazın