Bilgi ve bilgi türleri, epistemolojinin uzun tarihi boyunca farklı epistemolojik yaklaşımların tutumlarına bağlı olarak çok farklı şekillerde sınıflanıp farklı türlere ayrılmıştır.
Örneğin genel olarak bütün filozoflar, olduğundan başka türlü olamayan şeyleri ya da bağlantıları dile getiren bilgi türü olarak, apodeiktik ya da zorunlu bilgiyle, olduklarından başka türlü olabilmeleri bir çelişki yaratmayan şeylerin bilgisi anlamında olumsal bilgi türleri arasında bir ayrım yapmıştır.
- Örneğin “ Yarın yağmur ya yağacak ya da yağmayacaktır” önermesi, üçüncü bir alternatif olmadığından zorunlu bilgi türünün bir parçasını oluşturur.
- Oysa “Yarın güneş Doğu’dan doğmayacaktır” önermesi olumsal bilginin kapsamına girer. Yarın güneş Doğu’dan doğmazsa eğer, varlık düzeni hiç kuşku yok ki altüst olur. Ama bu durumda bir zorunluluk yoktur. Başka bir anlamda, bu önermeyi olumsuzlamak çelişki meydana getirmez.
İki Bilgi Türü Arasındaki Ayrımında: A priori bilgi ile a posteriori bilgi
Söz konusu iki bilgi türü arasındaki ayrımı, a priori bilgi ile a posteriori bilgi arasındaki ayrım tamamlar. A priori bilgi, deneyime dayanmayan, deneyimden bağımsız, tecrübe yoluyla kazanılmamış olan bilgidir ve “ Tüm babalar erkektir” benzeri analitik önermeler ile ifade edilir.
Bu önermenin analitik olmasının nedeni, mantıksal analize dayanmasıdır. Onda “erkeklik” özelliği ya da yüklemi “baba” kavramı ya da konusunda içerilir. Gerçekten de “baba” kavramını analiz ettiğimiz zaman, onda “erkeklik” özelliğinin içerildiğini görürüz. Erkek olmayan kişi baba olamaz. Bu nedenle o, deneyime dayanmayan bir önermedir. Yani, onun doğruluğuna karar vermemiz için bir gözlem yapmamız gerekmez. O, tanım gereği doğru olan ve a priori olarak bilinen bir önermedir.
Oysa a posteriori bilgi deneyim yoluyla kazanılan bilgi olup “ Isıtılan metaller genleşir” benzeri sentetik önermelerle ifade edilir. Bu önerme, bilgimizi artıran, ampirik araştırmanın sonucu olan bir önerme olduğundan, sentetik bir önermedir. Buna göre, metalde “genleşme” özelliğinin olup olmadığını görebilmek amacıyla deney yapmamız gerekir. Onun a posteriori bilginin kapsamına girmesinin nedeni bu denebilir.
Diğer Bilgi Türleri
Felsefeciler, ilgili bilgi türleri dışında, farklı alan ya da disiplinlerde öne çıkan bilgi türlerinden söz ederler, örneğin felsefe bilgisi gibi bilimsel bilgi, gündelik bilgi, teknik bilgi, dinsel bilgi ve sanat bilgisi şeklinde sayılabilir. Bunlardan her biri belli bir bilgi türünü tanımlar. Bilgi türleriyle ilgili bilme tarzına, bilinen şeye ya da bilme amacına bağlı olarak yapılan söz konusu sınıflamalara ek olarak, temel bir ayrım daha yapılmıştır. Bilgi türleriyle ilgili bütün bu ayrımların önemli ölçüde temelinde bulunan bu sonuncu ayrım, yirminci yüzyılın önemli düşünürlerinden, Russell tarafından geliştirilmiştir. Buna göre, Russell Felsefe Meseleleri adlı eserinde, doğruların bilgisini şeylerin ya da nesnelerin bilgisinden ayırırken;
- Betimleme yoluyla bilgi,
- Tanışıklık yoluyla bilgi adını vermiştir.
Russell’ın İki Bilgi Türü Ayrımı
Russell’ın bu ayrımında iki bilgi türü birbirinden konularına göre ayrılır. Buna göre, tanışıklık yoluyla nesneleri, betimleme yoluyla da gerçekliğin doğru temsilleri olarak önermeleri bilebiliriz. Bununla birlikte Russell, özelliklerin ve hatta olguların tanışıklık yoluyla bilgisine inanmış göründüğü için, tanışıklık yoluyla bilginin konusu nesne, olay ve olgu gibi, ne doğru ne de yanlış olan şeylerdir. Oysa betimleme yoluyla bilginin konusu, inanç ya da önerme benzeri bir doğruluk değeri taşıyıcısı olan zihinsel temsillerdir.
- Zorunluluk-olumsallık ayrımı bilginin kipi ya da bilmenin tarzıyla ilgili bir ayrımdır. Zorunlu bilgi ya da doğrular, inkar ya da olumsuzlanmaları bir çelişkiye yol açan doğrulardır. Oysa olumsal doğruların inkar ya da olumsuzlanmalarında böyle bir çelişki söz konusu olmaz.
A Priori – a posteriori ayrımı yargı ya da bilginin deneyimle olan ilişkisi üzerinden yapılan bir ayrımdır. Buna göre, a priori “deneyimden önce ya da bağımsız olma”yıü oysa a posteriori deneyimden sonra geleni ifade eder.
Fakat Russel burada kalmayıp bir adım daha ileri giderek şeylerin, yani nesnelerin özellik ve olguların bilgisini de tanışıklık yoluyla bilgi ve betimle yoluyla bilgi olarak ikiye ayırmıştır.
- Söyle ifade edilirse; normal, felsefi olmayan gündelik dilde ifade edildiğinde, bizim tanışıklık yoluyla sadece algıladığımız şeyleri, yani yakın çevremizdeki şeyleri ya da algı menzilimiz içinde yer alan fiziki nesne ve insanları bildiğimiz söylenir.
Oysa Russell’a göre, bizim bütün bu nesne ya da varlıklarla olan temasımız, bu şeylerin zihnimizdeki yansımaları olan idelerin dolayımından geçtiğinden, dolaylı olmak durumundadır. Başka bir anlamda, tanışıklık yoluyla bilgide, bizimle fiziki dünya arasında öznel bir temsil perdesi ya da duyum örtüsü bulunur. Bundan dolayı, Russel’e göre, tanışıklık yoluyla dolasımsız olarak bilebildiğimiz şeyler, yalnızca zihin içeriklerimiz, soyut tümeller ve bizzat kendi benliklerimiz olmak durumundadır.
Tanışıklık yoluyla bilgiyi ister birinci genel anlamı içinde, duyu yoluyla algılanan nesne ve olguların bilgisi ya da ister zihinsel içeriklerimizin doğrudan bilgisi anlamında alalım, onun sınırlı bir bilgiyi temsil ettiği açıktır. Çünkü ne kadar uzun yaşarsak yaşayalım ya da ne kadar çok iyi gözlem yapmış olursak olalım, dünyada var olan ya da olup biten her şeyi görebilmemiz ya da izleyebilmemiz imkansızdır. Başka bir anlamda, doğrudan tanışıklık yoluyla bilinemeyecek olan çok şey vardır. Söz gelimi tarihsel kişi ve olayların bilgisini tanışıklık yoluyla elde etmemiz mümkün değildir. Tarihi, insanoğlunun yüzlerce yıldan beri oluşturmuş olduğu bilgi birikimi kapsamı içinde, yer alan doğruları, önermeler üzerinden, yani betimleme yoluyla biliriz.