felsefe ile diğer disiplinler
Bilinc.tin.us Felsefe

Felsefenin Toplumsal Düzeydeki Katkıları

Felsefenin Toplumsal Katkıları

Felsefenin toplumsal katkıları, geniş ölçekli bir alanı kapsar. Bireysel düzlemde, insanı alışkanlıkların cenderesinden kurtararak özgürleştiren felsefe, genel bir düzlemde ya da toplumsal yansımalarda da önemli bir etkileşim sağlar. Toplum denildiğinde akla öncelikle, konum, statü ve ideoloji gibi olgular çerçevesinde gelişen bir yer edinme izlenimi gelir. Kişi, toplumsal yapıya uyum sağlamak adına, bir kalıbın içine girmekten kendini alıkoymaz ve özünden uzaklaşarak, öz bireysel yansımalarından uzaklaşarak, yaşamı bütünüyle kısıtlı bir döngüde yer edinme olarak algılar. Oysa kozmos, sonsuzluğun akışıyla ilerleyen sonsuz bir alanı kapsar ve birey de asolan bu -alan akışkanlığındaki- yerini fark edebilme yetisine odaklanabilmeli ve üzerine yapıştırılan tüm etiket ve zincirlerden özgürleşebilmelidir. Pek tabii bu –toplumun ya da insani değerleri hiçe saymak- anlamında olmadığı gibi, bu yetiye ulaşabilen birey, zaten toplumun ve kozmosun gelişim sürecine katkı sağlayan bir bilinç yansıması oluşturur. (Günümüzde bu algı, daha anlaşılabilir bir tutarlılık kazandığı da söylenebilir.)

Felsefenin toplumsal düzeydeki katkıları:

Toplumu oluşturan ve toplumu belirli bir hiyerarşide yöneten, ideoloji oluşumları oluşturan ve ilgili oluşumlar neticesinde siyaset felsefesini geliştiren ve çağlarını doğru okuyanlar filozoflar olmuştur. Yani felsefenin toplumsal katkıları arasında, yönetim biçimini oluşturan olgular ve bunlara yön veren etkenler de yer alır.

  • Liberalizm, muhafazakarlık, sosyalizm, benzeri bütün modern ideolojilerin kaynağında felsefe bulunur.
  • Söz konusu ideoloji ya da siyaset felsefelerini oluşturup formüle edenler çağlarını doğru okuyanlar filozoflardır.
1.İdeoloji-yönetim biçimi:

Örneğin günümüzde, kimi eksiklerine karşın, genel olarak herkes tarafından en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilen demokrasinin gelişmesine ve işleyişine önemli katkılar sağlayan felsefedir. Demokrasi, insanların eleştirel bir bakış açısına sahip oldukları zaman işler ve işlevselliği çağdan çağa bu şekilde gelişim göstermektedir. Bu noktada da demokrasi kültürünü daha iyi anlayabilmek adına felsefe devreye girer, yani insanların demokrasi kültürü, olan biteni farklı yönlerden görebilmeyi, kendilerini ve başkalarını sorgulayabilmeli öğrendiklerinde yerleşir.

  • Demokrasi ancak insanlar, bağnaz olmayıp ön yargısız ve hoşgörülü olabildikleri zaman etkin şekilde işler, sürekliliği sağlanır.
  • Ötekini de (yani herhangi bir grup-topluluk vb. açısından bir diğer algısı) bir değere, en azından eşit saygı çerçevesinde muameleyi hak eden bir ahlaki değere sahip varlık görebilmeyi, bir tek felsefi bakış açısı öğretebilir.

İnsanlara, bu temel alışkanlıkları ve erdemleri kazandıracak olan şey de yalnızca felsefedir, felsefi bir bakış açısı da felsefenin toplumsal katkıları arasında öne çıkar.

2.Felsefe ile “hoşgörü ve özgür bireyselleşebilme”
Toplumsal çatışmaların nedenlerini gösteren felsefe, çözümleyici bir düşünüm de sergiler:

Felsefe, düşünüm açınlarıyla, farklılıklara saygı göstermeyi, başkalarıyla birlikte yaşamanın asgari koşullarını temin etmek için ihtiyaç duyulan geniş bir algı perspektifi sunar. İnsanların, bakış açılarını, düşünce yöntemlerini geliştirebilmesi adına önem taşır. Ayrıca felsefe, insanlar arasındaki çatışmaların, binlerce yıldan beri sürüp gittiğini, insanın olduğu her yerde olası çatışmalara da rastlamanın oldukça olası olduğunu gösterir.  Ve en önemlisi, düşünüm yansımalarıyla felsefe, sadece sorunu tespit etmekle kalmaz, aynı zamanda bu sorunların çözüme kavuşturulacağı noktaları çözüme kavuşturmanın da yolunu sunar. İnsanlar arasındaki çatışmaların, yüksek uçan bir uçaktan (yani yüksek bir algı penceresinden) atılan (dağıtılan) hakkaniyet, adalet ile başkalarının düşüncelerine, haklarına saygı benzeri, evrensel etik ilkelerin uygulanması neticesinde, çözüme kavuşturulabileceğini gösterir.

Felsefe -insanlar arasındaki- çatışmaların ana nedeninin -bireyin kimliğini-fikirlerini-kendini ifade tarzı vb. yansımalarını, bir toplulukla-grupla özdeşleşme isteği doğrultusunda -feda etmesinden-kaynaklandığını gösterir.

İnsanlar, kendilerine güvenlik ve rahatlık temin etmek adına, bireysel kimliklerini unutup, kolektif bir kimliğe bağlanmayı tercih ederler. Herhangi bir gruba, cemaate ya da bir ideolojiye sığınırlar. Aksi halde kendilerini, uçsuz bucaksız bir alanda güvensiz hisseder ve rahatsızlık olurlar. (Oysa felsefe as olan kozmosla bütünleşebilmenin, kendin olmaktan geçtiğini ve kendin olabilmenin ise bütünüyle ruhunu bir ışık yaratımıyla özdeşleştirebilmekten aldığını yansıtır. Yani bütünleşebilme hissine ne kadar uzak olursa insanlar, o denli bir topluluğa tutunma ihtiyacı hissederler.)

  • İnsanlar; Ali, Veli, Hans vb. ya da mütevazı bir insan olmaktan önce, feminist, Hristiyan, Amerikalı, milliyetçi, sosyalist, vb. olmayı tercih ederler.
  • Böylece bireysel kimliklerini, grup kimlikleriyle değiştirdikleri zaman; düşünce, inanç ve davranış özgürlüğünün önemli bir bölümünden de vazgeçmiş olur. Topluluğun düşünce ve inanç birliğiyle davranışta da ahenk talebini benimsemiş olurlar. (kozmosun uzuvlarındaki kendi öz ritimlerinden uzaklaşarak…)
  • Grup insanı içine alır, kişiye kolektif bir kimlik sağlar. Aidiyet dürtüsüne seslenirken, kişiyi -kendisini arama- derdinden kurtarır. Kimileri içinde bu durum rahatlatıcı bir tutuma dönüşür.
Güvenlik ve rahatlık sağlayan toplumsal gruplar, toplumsal ve içsel-bireysel çatışmaları da doğurur:

Topluluklar, kişinin, kendini ihtiyaç duyulan biri olarak görmesini sağlarken, kişiye güvenlik ve yaşama rahatlığı temin eder. Fakat kişi, bunu yaptığı zaman, ait olduğu grup ya da topluluğu insanlığın merkezi olarak görmeye başlar. Bu gruba dahil olmayanları, farklı düşünenleri kendilerine düşman olarak görme eğilimi gerçekleşir. Çünkü dünyayı insanlar, “biz” ve “onlar” yani kendisi ve diğerleri, inananlar ve kafirler, vatanseverler ve satılmışlar olarak ikiye ayırmış durumundadır. Bunun neticesinde kişi “biz” yani kendisini-dahil olduğu grubu -onlardan- diğerlerinden- her zaman ve her yerde üstün olduğunu düşünmeye başlar. Bunun gerçekte böyle olmadığını ise, bize sadece felsefi bir tutum gösterir ve bu noktada da felsefenin toplumsal katkıları öne çıkar. Tabii ki felsefeyi de doğru tutumlar dahilinde, düşünce yöntemlerini benimsemek ve özümsemek önemlidir.

  • Aynı zamanda, buradaki -kişi- gerçek anlamıyla -birey- kavramını, karşılayacak durumda değildir. Çünkü birey olmak, anlamsal derinliği ile birey olabilmenin bütünlüğü, öz anlamını, ancak özüne ulaşan ve düşünce yapısını tamamen, hiçbir kalıba ve gruba dahil etmeden, kozmos boyutunda bir yorumlama yetisi kazanabilme ve bunu özüne yedirmesiyle alakalı bir yoldur.
3. Farklılıklara bütünsel bir bakış sergileyebilme:

Felsefenin toplumsal katkıları dahilinde, felsefe, farklılıklara anlayışla ve hoşgörüyle bakmakla yetinmeyip onların toplumsal gelişme ve ilerleme için de gerekli olduğunu gözler önüne serer.

  • Gerçeği öğrenme konusunda, gerekli koşulları ve yöntemleri sunan da bu yolda nasıl ilerlenmesi gerektiğini gösteren düşünüm açınları da pek tabii ki felsefe ile mümkündür.

Düşünme, tartışma, fikirlerini ifade etme özgürlüğü olmadığı sürece, bir insan gerçeğe ulaşamadığı gibi hakikatin de ne olduğunu algılayamaz. Çünkü gerçekler, özgürce çarpışan farklı düşüncelerden doğar. Yani düşüncelerin bir sisteme ya da gruba veya bir inanca-düşünceye saplanıp kalması demek, gelişmesi ve ilerlemesi adına tüm yollarının tıkanması anlamına gelir. (bu noktada kozmos yasaları- fizik kanunları da göze çarpar.)

  • Düşüncelerin hakikatin özüne ulaşabilmesi ya da ulaşmayı denemesi adına, zincirleri olmadan, sonsuzluğun akışında ve bilinmezliğin izinde, özgürce sorgulayabilme yetisine sahip olmakla ilgilidir felsefe…

Felsefe, bireyin kendi özünü-değerlerini yaratması demek olduğu gibi… aynı zamanda özünü, evrenin özünde anlama ve onu anlamlandırma yolunda, ona gidilecek yolun da yine kendi içinde olduğunu anlamasına yardımcı olur. Yani felsefe, bireyin öncelikle kendini anlama ve değerlerini oluşturabilmesini sağlar, böylece toplumsal değerlerin de -değer ve önem- kavramları dahilinde hakiki anlamını bulur. Çünkü toplumu oluşturan insanların, öncelikle bireysel özünü anlaması ve toplumu, evrenin özü ile anlamlandırabilmesi, anlayabilmesi doğrultusunda, toplum daha sağlıklı bir forma (dönüşecektir.) sahip olur.

 

 

 

Felsefenin Değeri, Felsefenin Bireysel Düzeydeki Katkıları

Felsefe lisans kitapları

 

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir