Felsefenin Analitik Boyutu
Felsefenin analitik boyutu da bütünleştirici boyutu kadar, önem taşır. Kurucu yönünün varsaydığı gibi çözümleyici boyutu da denilebilir. Kavramsal bir açıklığa kavuşmadan, düşüncelerin içerimlerini hesaba katmadan ve hepsinden önemlisi, doğru ve mantıklı akıl yürütmenin gerekli koşullarını sağlamadan, anlamlı sentezler yapmak ve hakikate nüfuz etmek imkansız olur.
Söz konusu işlemlerin kapsamı içinde kaldığı, analitik boyut ile bütünleştirici boyut arasındaki ilişkiyi olabilecek en açık bir biçimde görenlerden birisi, Descartes ile Sokrates olarak kabul edilir.
Sokrates ile Descartes
Descartes modern felsefenin kurucu olarak ortaya çıkarr, aynı zamanda da skolastik düşüncenin klasik araçlarına karşı yeni bir yöntem önermiştir. Aklın idaresi için Kurallar, adlı eserinde ortaya koyduğu bu yöntemin üçüncü adımı ya da kuralı, “düşünceleri basitten karmaşığa yükselecek şekilde düzenlemek gerektiğini’’ dile getiren, sentez kuralıdır. Fakat o, söz konuau kuralın öncelikle analize bağlı olduğunu bildiğinden, sentez kuralının önüne aklın esas itibariyle çözümleyici faaliyetine gönderme yapan apaçıklık ve analiz kurallarını koymuştur.
Nitekim apaçıklı kuralı, doğru olduğu apaçık bir biçimde bilinmeyen hiçbir şeyi doğru kabul etmemek, gerektiğini öne sürerken, analiz kuralı düşünceleri en basit unsur ya da bileşenlerine ayırmanın doğru düşünmek açısından vazgeçilmez olduğunu’’ dile getirmekteydi.
Aynı şekilde Sokrates de, Descartes’tan tam iki bin yıl önce, kavramsal bulanıklık ya da karışıklığın sadece entelektüel yönden değil fakat eylem yönünden de kargaşaya yol açacağının farkına varmıştır. Bu bireysel açıdan olduğu kadar, toplumsal açıdan da böyle olmak durumundadır. Gerçekten de yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü, bunun ahlak alanını da kapsadığını düşünen Sokrates;
- bilgeliğin, adaletin, cesaretin vb. anlamının ne olduğu bilinmediği sürece, bilgece adil ya da cesurca eylemekten söz edilemeyeceğini iddia etmiştir.
Çünkü aynı sözcükleri ya da kavramları kullanan insanlar, bu sözcük ya da kavramlarla farklı şeyleri kastediyorlarsa eğer, Sokrates’e göre bu, insanların anlaştıklarını sanarak anlaşamadan konuştukları anlamına gelir ve sonuç, kargaşadan başka hiçbir şey olmaz. Kargaşa, Sokrates’e göre, hem entelektüel hem de ahlaki yönden olur. Ona göre, entelektüel olarak, sözcük ve kavramları, sizin kullandığınız anlamdan farklı bir anlamda kullanan biriyle tartışarak, bir kavga dışında, hiçbir yere varamazsınız ve ahlaki olarak da söz konusu sözcükler moral fikirlere karşılık geldiğinden, sonuç bir anarşiden başka bir şey olmaz.
Genel kavramların her tür, rasyonel konuşma ve kavramsal açıklığın da düşüncenin doğru gelişimi için zorunlu bir önkoşul bilen Sokrates, işte bu kargaşayı sona erdirmek adına, insanlara, ahlaki gelişmelerinde yol göstermek için, kendilerine bilgisizliklerini göstermek amacıyla felsefi tartışmalar yapmıştır. Gerçekten de Sokrates, bütün tartışmalarında kendisine adalet, ölçülülük, cesaret, bilgelik benzeri bir ahlaki erdemi konu almış ve örneğin “X…” nedir? sorusunu sorarak muhataplarından söz konusu erdemin kavramını tanımlamalarını istemiştir.
Bunu da, ilgili kavramı en iyi bilmesi gereken insanlardan talep eder.
- Buna göre Sokrates, örnek olarak, Platon’un Euthphron adlı diyalogunda anlatıldığı üzere; babasını dinsizlik suçu işlediği gerekçesiyle mahkemeye vermeye giden, Euthyphron’dan “ dindarlığın” ne olduğunu,
- Savaşlarda gösterdiği cesaretle seçkinleşen general Lakhes’ten de “ cesaretin” ne olduğunu kendisine göstermesini ister.
Fakat ilgili tartışmalar ahlaki kavramları en fazla bilmesi gereken insanların bile, bu konuda bilgisiz olduklarını, en iyi durumda kavramın anlamını ortaya koyabilmek yerine örnek verebildiklerini göstermiştir. Başka bir anlamıyla, söz gelimi Euthphron, dindarlığın özünü ortaya koymak yerine “ dindarlık şimdi benim yaptığım şeydir” der ya da “ dindarlık tanrıların hoşuna giden şeydir” gibi örnekleme yapar. Sokrates, karşılaştığı bu durumda, tartışmalarında insanlara birtakım kavramları kullanmalarına rağmen, bu kavramların içeriklerini veya anlamlarını bilmediklerini ve çok daha önemlisi, söz konusu bilgisizliklerinin farkında olmadıklarını gösterme gayreti içinde olmuştur.
Dolayısıyla Sokrates, karşısındaki kişilere hazır bilgi aktarmak yerine, felsefenin öncelikle analitik bir etkinlik olduğu inancıyla onların zihinlerinde bir açıklık yaratmaya çalışmıştır. Bu bağlamda ise Platon’un bütünleştirici ya da kurucu felsefe anlayışının hocası Sokrates’in analitik felsefe anlayışından sonra geldiği, onun kendi öğretilerini ortaya koyduğu olgunluk dönemi diyaloglarını hocasının tartışmalarını anlattığı gençlik dönemi diyaloglarından sonra kaleme aldığı söylenebilir.
- Platon’un hocası Sokrates’in felsefe tartışmalarını anlattığı bütün gençlik diyalogları, çeşitli soruların sorulduğu sorularla özetlenebilecek sorular etrafında döner. X’in belli bir ahlaki kavrama karşılık geldiği bu sorular üzerinden, Sokrates bir kavramsal açıklığa erişmeye çalışmıştır.
Thank you for your sharing. I am worried that I lack creative ideas. It is your article that makes me full of hope. Thank you. But, I have a question, can you help me?