Felsefenin konuları çok yönlü olup hemen her şeyi içerdiği söylenebilir. Aynı zamanda, içinde bulunduğumuz teknolojik çağla beraber, kapsadığı alanlara ve alt dallarına yenileri eklenmiştir. Bunlardan bazıları teknoloji felsefesi, çevre felsefesi, spor felsefesi vb.
- Felsefenin konularının çok çeşitli olmasına sebep, insan hayatının karmaşıklığının ve çağdaş uygarlığın ulaştığı düzey denebilir.
Felsefenin konularının, dolasıyla dalları veya alt alanlarının çeşitliliği, onun birçok işlevi yerine getiren bir disiplin olduğunu da herkes adına gözler önüne serdiğini söyleyebiliriz. Çünkü felsefe, işlevselliğiyle hayatın her alanını kapsıyor olsa da özü itibariyle anlaşılamadığından dolayı, önyargıya fazlasıyla maruz kalır.
- Felsefenin çok işlevselliğine dikkat çekenlerden biri de ünlü çağdaş düşünür, Wittgenstein’ olmuştur.
- Hatta dikkat çekmekle kalmayarak, felsefeyi bu yüzden bir alet kutusuna benzettiği söylenir. Tıpkı farklı aletler içeren bir alet kutusunu, birçok farklı işte kullandığımız gibi felsefe de aynı anda birçok işlevi yerine getirebilir. Onun en temel işlevleri anlama, anlamlı kılma ve açıklama işlevleri bulunur. Bununla beraber, felsefenin yegane işlevleri bu teorik işlevlerden ibaret olmayıp, o kendisini çoğu zaman birtakım pratik işlevlerle de gösterir.
- Felsefe, bütün bu işlevleri alt dallarında farklı şekillerde hayata geçirir.
Felsefenin alt alanları, ilgilendikleri konular:
Bilgi Nedir? Epistemoloji (Bilgi felsefesi)
Bilgi kültürü, günümüzde farklı kulvar algılarında ele alınmaya başlandı denebilir. İnternette ya da sosyal medya araçlarıyla her gün-her an sürekli -bir şeylerin- insan zihinlerine işlendiği görülmekte… Peki, televizyondan, gazeteden veya internet sitesinden, sosyal medyadan aldığınız -kopya- bilgi aktarımını bilgi sayabilir miyiz?
- Bu noktada, “bilgi nedir” sorulması gerekmez mi?
İlgili medya araç ve gereçlerinden alınan, girdiler, zihne; ses, görsel vb. etkenlerle işlenir. Bu noktada, girdiyi direkt bilgi olarak işlemek ya da -işlemek üzere- zihninizde yorumlamaya bırakmak farklı işlevselliği gerekli kılar ve zihninize bunu farklı şekillerde işlemenize yardımcı olur.
- -alınan girdi bilgi- üzerine düşünmek- sorgulamak ya da farklı kaynaklardan araştırmak gibi işlemler, alınan ya da girdi bilgiyi- yorumlama statüsüne geçiş yaptığınızı gösterir ve filtreleme yöntemiyle, yorumlama yapabileceğiniz anlamına gelir.
Farklı ideolojilerin süzgecinden geçirilerek, doğallıktan yoksun verilen haberleri hangi ölçüde bilgi sayabiliriz. Her geçen gün gelişen, değişen zihinsel aktiviteler dahilinde yeni-farklı kavrayışlar kazanabiliriz. Bu durumda bilgi tanımınız değişeceği gibi doğru algınız, bilip bilemeyeceğiniz noktalar arasında da uçurumlar gelişebilir ve bu yönde düşüneceğiniz, fikir yürüteceğiniz noktalarda değişebilir.
- İşte bu noktada; yani farklı bilgi türleri arasındaki ayrılıkları, ortak noktaları öğrenmek, bilgimizin sınırlarını belirlemek adına, bize bilgi felsefesi, epistemoloji yardımcı olur.
Dil: Dil Felsefesi
Düşüncelerimizi, duygularımızı dil aracılığıyla dışa vurduğumuz gibi yeni şeyleri yine dil aracılığıyla öğreniriz. Yaşamımızda önemli noktaya sahip dil, hakkında çeşitli nedenlerden dolayı bazı soruları sorduğumuz anlar olabilir.
- Dilin özü nedir? İletişim ya da anlam aktarımı nasıl mümkündür?
- Anlam nedir? Kaç tür anlam vardır?
- Çeşitli dillerin, örneğin din dilinin, şiir dilinin, bilim dilinin, matematik dilinin, mimiklerin ya da bilgisayar dilinin belirleyici özellikleri nelerdir?
- Dille bilgi, dille sezgisel kavrayış arasında nasıl bir ilişki vardır?
- Dille gerçeklik, kavramla kavramsallaştırılan arasında nasıl bir ilişki bulunur?
- Dil hangi amaçlarla ve nasıl kullanır?
İşte tüm bu sorularımıza, yanıt verecek olan felsefe dalı, dil felsefesidir.
Bilim felsefesi;
Bilimin toplum kalkınması üzerindeki etkisini hemen hemen hepimiz açıkça görüyoruz. Bilim ve teknolojiye sahip olan toplumların, bilimsel bilgi ve teknolojiyi yeterince üretemeyen toplumlar üzerinde, ne kadar büyük bir hegemonya kurduğuna da her gün tanık olmaktayız. Aynı bilimsel bilginin çağdaş dünyada, kültürel alanda fiilen sergilediği yayılmacılığın, başka bilgi formlarını nasıl tahrip ettiğini de açıkça görmekteyiz. Tüm bunlar dahi kimileri için bilim üzerine, düşünmek için yeterli nedenler olarak görülür.
- Bilimin doğasına ve özellikle de yöntemlerine, kavramlarına, ön kabullerine ve bu arada, bilimin entelektüel disiplinlerin genel şeması içindeki yerine ilişkin araştırmalardan meydana gelen, kısacası bilimi konu alan felsefe disiplini bilim felsefesidir.
Etik
Etik, önemli bir felsefe disiplinidir. Kendi kişisel hayatında, ahlaki doğruya yanlıştan, iyiye kötüden ayırma çabası içine girmemiş insan, gerçekten de yok gibidir. Hepimiz ahlaken yapmamız gereken şey ile yapmamız gereken şey arasında bir ayrım yapmak isteriz. Aynı şekilde, iyi ve mutlu bir hayatın neden meydana geldiğini merak eder, mutluğa erişmek için çabalarız. Ahlaki hayatta erdem veya yükümlülüğün mü, yoksa mutluluğun mu önce geldiğini belirlemek için çabaladığımız olur. Bir şekilde “ ötekileştirdiğimiz” insanlara karşı yükümlülüklerimizin neler olduğu üzerinde düşünmemizin insanlığımızın en belirleyici unsuru olduğunu, hepimiz çok iyi bilmekteyiz.
- İşte ahlaki hayatımızla, yükümlülüklerimizle ilgili olarak gerçek mutluluğun ne olduğu konusunda bize yardım edecek olan felsefe disiplini, etiktir.
Din felsefesi:
Düşüncemiz bu sınırlarda kalmaz, kendimizin ve içinde yaşadığımız toplumun sınırlarını aşmamız, çoğu zaman bir zorunluluk olur. Hayatımızı şimdi ve burada, maddi olanla anlamlandırıp temellendirmemiz söz konusu olamayacağı için, işte böylesi anlarda, bir bütün olarak evren, bu dünyadaki yaşamımız, dünyadaki hayattan sonrası, Tanrı’nın varoluşu üzerinde düşündüğümüz olur.
- Felsefenin bize bu konularda yol gösterecek dalı, din felsefesidir.
Hukuk felsefesi:
Bir toplum içinde yaşadığımıza ve başka insanlarla ilişki içinde bulunduğumuza göre, hayatımızın niteliğinin başkalarının davranışlarından etkilenmemesi kaçınılmazdır. Kendimizi ve kimliğimizi ancak farklı hayat tarzlarına saygılı, hoşgörüsü gelişmiş, özgürlükçü bir toplumda ifade edebiliriz. Geleceğimiz, içinde yaşadığımız toplumun bize sağladığı eğitim ve iş imkanlarına bağlı değil mi? Belli bir yönetim biçiminin oluşturduğu temel üzerinde, bireyleri barış ve iş birliği içinde yaşayan bir toplum açısından, birtakım kural ve genel yasaların gerekli olduğunu hemen hepimiz fark ederiz.
- Bize bu konuda yardım eden felsefe dalı, hukuk felsefesi, hukukun doğasıyla adaletin öz üzerinde yoğunlaşır. Buna karşılık, siyaset felsefesi farklı yönetim tarzlarını konu edinip, hangi yönetim biçiminin diğerlerinden daha iyi olduğunu araştırır. Politik düzenin hangi ilkeler üzerinde inşa edilmesi gerektiğini ele alır.
Siyaset Felsefesi
Siyaset felsefesi, partileri ele almaz, politik düzeni çözümlemez. Örneğin birey devlet ilişkilerinin şu ya da bu ülkede nasıl olduğunu araştırmaz. Bunu yapacak olan entelektüel disiplin, siyaset bilimidir. Oysa siyaset felsefesiyle hukuk felsefesi “normatif” disiplinlerdir. Bu yüzden siyaset felsefesi, normlarla, olması gerekenle meşgul olur. İdeal politik düzenin nasıl olması gerektiğini ele alır. En iyi yönetimin temel öğelerini araştırır. Aynı durum hukuk felsefesi içinde geçerlidir. Çünkü o adalet düşüncesi üzerinde yoğunlaşır. Bunun aynı şekilde değerle ilgili olan din felsefesi içinde geçerli olduğu açık olmalıdır. Bir Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu, insanın ve dünyanın değer yapısını doğrudan etkiler.
- Bunu en açık gören kişinin “Tanrı yoksa eğer, her şeye izin vardır” diyen ünlü Rus romancısı ve düşünürü Dostoyevski olduğu bilinir. Gerçekten de Tanrı yoksa eğer, manevi hayat, imkanını ya da önemli bir dayanağını yitirir. Bu durumda, ona kaba güç ve çıkar ilişkileri egemen olacağı için, dünyada adalete, doğruluğa ve iyiliğe yer açmanın kolay olmayacağı belirtilir.
Not;
- Tanrı’nın varlığı ya da yokluğu üzerinden, bireyin düşünce yapısını veya iyilik-kötülük kavramını belirlemesi, oldukça abes bir durumdur aslında. İyilik ya da kötülük, bir bireyin Tanrı’ya olan inancı üzerinden değerlendirilmesi olarak görülürse, burada iyi görülen, aslında iyi olmayacağı gibi kötünün de aslen kötülük kavramının ötesinde bir tanıma yer açacağı aşikardır.
- Eğer bir kişi, Tanrı yok düşüncesi ile her şeyi kendine mubah görüyorsa, buradaki esas ayrıntı özünü küçümsemiş olmasıdır.
- İyilik veya kötülük kavramları, insanların Tanrı inancı boyutuna indirgenemeyecek kadar evrenin özünde atan bir ritimdir. Evrenin uzuvlarında ve ötesinde var olan dengenin, dengesizliğindeki ölçüyü hissedebilmesi kadar -özel- ve özü hissedebilecek, ruha sahip olması ile alakalıdır.
- Tanrı var ya da yoktur… Bu ayrım ikilemi, bir kişinin, iyiliği veya kötülüğünün ölçüsü olamayacağı gibi, birey bunu kıstas olarak belirlemeyeceğini de bilmeli, önemli olanı ise hissedebilmelidir.
Estetik:
Hepimizin amacı, daha nitelikli bir hayat değil midir? Varoluşumuza anlam ve değer katan şeylerin başında, güzellik arayışı gelmez mi? Doğadaki güzellik ile sanat alanındaki güzelliğin birbirinden nasıl ayrıldığını, estetik tutumun kendine özgü farklılıklarının ne olduğunu, estetik değerin kurucu özelliklerinin nasıl tanımlanabileceğini bilmek isteriz. Sanat eserini belirleyen değerlerin özne mi yoksa nesne mi, göreli mi yoksa mutlak mı olduğu konusu üzerinde, sıkça durduğumuz bir tartışma konusu değil midir? Estetik nesnelerin değişmez birtakım formları mı, bütünlüklü bir hayatı mı, duyguları mı, yoksa belli varoluş imkanlarını mı ifade ettiği konusu kadar çokça tartışılmış bir konu var mıdır?
- İşte bütün bu soruları ele alıp tartışan felsefe disiplini, özellikle güzellik konusu üzerinde yoğunlaşan ve bu arada sanatın mahiyeti üzerinde duran estetiktir.
Metafizik ve zihin felsefesi:
Neyin gerçekten var olduğu, varlık bakımından neyin geçici, neyin kalıcı olduğu konusunda meraka düştüğümüz olmuyor mu?
- “ Varlık sadece madde midir yoksa maddeye ek olarak ruh da var mıdır?
- Maddeyle zihin arasında bir ilişki olup olmadığı, evrende bir nedenselliğin hüküm sürüp sürmediği, sürüyorsa eğer, bunun özgürlüğümüzü nasıl etkilediği hepimizi ilgilendiren sorulardır. Varlıkla ilgili bu türden sorularda yardımımıza koşan felsefe dalı, metafizik ve zihin felsefesidir.
Felsefenin konuları, temelde üç ana konuya indirgenebilir:
Felsefenin konuları, genel anlamda üç ana konuya indirgenir, bunlar; varlık, bilgi ve değerdir. Aynı zamanda felsefenin tüm alt dalları, ilgili üç ana konu üzerinden ele alınabilir, incelenebilir. Ayrıca ilgili on dalı, eğitim felsefesi, tarih felsefesi, sosyal bilim felsefesi gibi önemli felsefe disiplinleriyle de zenginleştirilebilir.
- Varlığı konu edinen disiplinler arasına metafizik ile zihin felsefesi girer.
- Bilgi konusunu ele alan tek disiplin epistemoloji değildir. Çünkü bilim de ister doğa bilimleri ister beşeri bilimler olarak alınsın, son çözümlemede, belli özellikleri olan bir bilgi bütününü tanımlar.
- Öte yandan dil felsefesi de bilgiyi ileten, düşünceleri somutlaştıran dilin kendisi ve dilsel araçlar üzerinde yoğunlaşır. Bu yüzden, epistemolojinin kendisiyle bilim felsefelerini ve dil felsefesini, konuları her ne kadar ayrı olsa da birlikte düşünmek mümkün olabilir.
- Aynı şekilde etik, siyaset felsefesi, estetik, hukuk felsefesi ve din felsefesi de buradaki amaçlarımız açısından birlikte ele alınabilir.
- Zira bu disiplinlerin konuları ne kadar farklı olursa olsun, değer ortak paydasında birleşirler. Örneğin etik “olan”la uğraşmaz onun işi, insan davranışını betimlemek ya da açıklamak değildir. Bu psikoloji bilimin işidir. Etik bunun yerine olması gerekenle uğraşır, insanın ahlaki yükümlülüklerini ele alır.