Felsefe nedir ya da felsefe kavramı nasıl tanımlanmalı
Bilinc.tin.us Felsefe Genel

Felsefe Nedir? Felsefe Kavramı Nasıl Tanımlanmalı?

Felsefe nedir ya da felsefe kavramı nasıl tanımlanmalı veya bir tanımın içine sığdırılabilir mi?..

Eski çağlardan itibaren, bir şeyin ne olduğunu söylemenin en iyi yolunun, o şeyi tanımlamak olduğu bilinir. Çünkü iyi ve doğru tanımla, tanımlanan şeyin, ayırt edici özelliği gözler önüne serilir, böylelikle ne olduğu ortaya konur.

  • Oysa, “Felsefe nedir?..” sorusuna, karşılık ve felsefe adına bunu yapabilmek ne kolay ne de doğru bir şeydir.
Felsefe kavramını tanımlamanın zor olmasının başlıca nedenleri:

Felsefeyi tanımlamanın kolay olmamasının nedeni; öncelikle onu tanımlayacak kişilerin, yani farklı tarihsel ve sosyal koşullardan etkilenen filozofların, ilgi alanlarının ve dünyaya bakış tarzlarının farklılık göstermesidir. Söz konusu farklılık doğal olarak, filozofların felsefe anlayışlarına ve felsefeyi tanımlama tarzlarına da yansır.

  • Örneğin filozofların çoğu, felsefeyi belli özellikleri olan bir düşünme tarzı üzerinden, dünyayı anlama ve yorumlama faaliyeti olarak tanımlar.

Bu görüşe karşılık birçok kişinin söylemek istediğini, Karl Marx (1818/1883) şöyle; “filozofların şimdiye kadar dünyayı sadece anlamaya çalıştıklarını oysa önemli olanın dünyayı anlamaktan ziyade onu değiştirmek olduğunu’’ söyleyerek ifade eder.

  • Oysa bilindiği üzere, dünyayı değiştirebilmenin -özü- yani kendini değiştirebilmekten geçer ve kendi özünü değiştirebilmen içinde, evren dokunuşlarını hissederek öncelikle kendini anlamalı ve anlamlandırmalısın. Ki! Dünya, her birey ve ruh için, farklı zamanları aynı anda sunan bir zaman dalgasının ritimleri… Aynı anın içinde sayısız dünya boyutu iç içe var olur, bu sebeple özünü anlamayan ve özünü evren dilinde hissedemeyen dünyasını da değiştiremez ve diğer dünyalara etkileşimsel bir dokunuş katamaz. Düşünürler bunun farkındalığına sahip olduğundan, bir yanılsamanın içinde kaybolmaktansa, kozmosu ve kozmosun uzuvlarında akan her şeyi kendinde aramanın yoluna düşer. 

Felsefenin tanımı ve anlamı, sadece filozoflar arasında değil, kültürden kültüre de değişiklik gösterir. Örneğin felsefenin en eski merkezlerinden biri olan antik Yunan’da,

  • Felsefe, milattan önce altıncı yüzyıldan başlayarak varlığa, neyin gerçekten var olduğuna ilişkin teorik bir araştırma olarak başlamıştır.

Aynı dönemlerde Doğu’da ise; düşünürlerin ilgi alanları daha farklı bir nitelik arz etmiştir. Örneğin Çinlilerin felsefelerinin daha somut ve pratik olduğu söylenir. Çinli düşünürlerin felsefeden, sosyal çevre içinde, ahenkli ilişkiler geliştirmenin yolları üzerine düşünmeyi anladıkları belirtilir. Örneğin ünlü Konfüçyüs’ün felsefesi, hemen hemen toplumsal ve politik meselelerle, doğru ve adil yönetim gibi konularla, aile ve cemaat değerleriyle ilgili olmuştur.

Konfüçyüs’ün felsefesine bakış:

Konfüçyüs, hep uyumlu ilişkiler, önderlik ve devlet adamlığı üzerine konuşmuş, kişinin kendisini sorgulamasından, dönüştürmesinden, başkalarına ilham vermesinden ve erdemli biri olmak için sergilemesi gereken çabalardan söz etmiştir. Bu açıdan bakıldığında, Konfüçyüs’ün kendisinin ve bu arada temsil ettiği Doğu felsefesinin, Batı’daki filozof ya da bilgelerden, Yunan tarzı felsefe anlayışından farklı olarak doğayla veya şeylerin özüyle hiç ilgilenmediği öne sürülebilir. İnsani olmayan gerçekliğin veya bir bütün olarak realitenin nihai doğası konusuna hemen hiç eğilmeyen Konfüçyüs’ün aklından, insanların gerçek olduğunu bildikleri ya da düşündükleri şeyin salt bir görünüş ya da yanılsama olabileceği düşüncesi hiç geçmediği belirtilir.

  • Konfüçyüs ile alakalı yukarıda belirtilen durumlarda, aslında bir nevi yanlış bir gözlem ve anlama söz konusu olabilir. Konfüçyüs’ün, doğa ile ya da -şeylerin özü- ile ilgilenmediği düşüncesinin öne sürülmesinde, anlamlandırma hatası söz konusu. Çünkü Konfüçyüs, kişinin kendisini sorgulamasından, dönüştürmesinden ve erdemli davranışlardan bahsederek, bir nevi, evrenin özünün kendi özünü anlamanın yolundan geçtiğini kavramış biri olduğu anlaşılıyor. Bu anlayışa sahip olduğundan dolayı da anlaşıldığı üzere, insanlara bu yönde sadece farklı alanlar dahilinde yönlendirmeler yaptığı açık. Fakat felsefeyi belirli kalıplar üzerinden, her şeyde olduğu şekilde, parçalara ayırmaya çalışan zihinler, bütüncüle giden yaklaşımın özünü kavramada bazen eksiklikler yaratıyor ve taraflara bölüyor. Kısacası aslında, Konfüçyüs, evrenin dilini kendi özünde anlayan ve bütünün, özünden geçtiğini kavramış bir düşünürdür denilebilir.
Sokrates ile Öğrencisi Platon

Sokrates’in (-469-399) felsefeyi esas itibariyle, bir eleştiri ve sorgulama, karşılıklı bir tartışma faaliyeti olarak anladığı anlaşılır.  Bu sebeple insan zihnini tembelleştirdiğine inandığı yazılı söze değer vermemiştir ve fikirlerini ortaya koyduğu yazılı hiçbir şey bırakmamıştır.

Sokrates’in öğrencisi Platon’da 427-347, bu gelenek içinde yer alır çünkü o da zamanının seçkin felsefeci ve matematikçilerini bir araya getirdiği Akademi’sinde, dışarıya hemen tamamen kapalı bir biçimde felsefe yaparken sadece ortalama okuyucular için birtakım diyaloglar kaleme almıştır. Bu yüzden, önemli ölçüde Sokrates ve Platon’a dayanan bir geleneğe göre, hakiki felsefe kitaplarda ya da yazılı metinlerde bulunmaz.

Ünlü Alman şair ve düşünürü Johann Wolfgang von Goethe (1749 -1832)

“Üç bin yılın hesabını göremeyen karanlıkta yolunu bulamaz, günü gününe yaşar ancak…” derken, muhtemelen bunu anlatmak istemektedir. Felsefe filozoflar ile onların düşüncelerinin resmi geçidinden ibaret bir şey değildir.

  • Fakat tabii ki bu düşünce, filozoflar tarafından kaleme alınan eserlerin değersiz veya önemsiz olduğu anlamına gelmez. Çünkü ilgili eserler, düşünce dünyasını zenginleştirmek adına ve üzerine kişinin kendi fikirlerini, inşa etmesini mümkün kılacak felsefi problem ve fikirlerle doludur.

Felsefe, Sokrates’in yaptığı gibi, düşünmeye ve sorgulamaya istekli insanların yaşama geçirdikleri ve entelektüel bir alış-veriş süreci içinde, karşılıklı muhabbet ya da tartışmalarla ortaya çıkabilen bir şey olmak durumundadır. Felsefeyi felsefe yapan şey ise, felsefi problemlere filozoflar tarafından getirilmiş olan çözümleri okumaktan veya felsefe bilmekten ziyade, tefekkür, sorgulama ve tartışmadır. O, özünde düşünen, sorgulayan, araştıran, felsefi soru ve problemlere kendi yanıtlarını vermeye çalışan insanların düşünce alışverişiyle yaşayan bir araştırma türüdür.

Felsefeyi -tanımlamadan öte- anlamaya çalışmak:

Felsefeyi belli bir tanım üzerinden anlamaya çalışmak doğru kabul edilmez. Nedeni ise onu belli bir tanımla karakterize etmenin, imkanlarını sınırladığı içindir. Felsefe, herhangi bir faaliyet ya da kemikleşmiş bir disipline indirgenirse, -insanları yanlış yönlendirme- olgusunu da doğurur.

  • Felsefenin özünü ortaya koyacak sınırlayıcı tanımlardan, mutlak ve kesin açıklamalardan kaçınmak, felsefenin ruhuna çok daha uygun düşer.
  • Zira felsefe olmuş bitmiş düşüncelerin, nihayete erdirilmiş fikirlerin toplamından ibaret bir şey değildir.
Felsefeyi Anlamaya Dair;

Felsefeyi anlamak adına, dış dünya sınırlarını kaldırmak ve kozmos boyutunda hatta ötesinde düşünebilmek önem taşır. Felsefe anlayışı, sınırsız ve boyutsuz olmalı, düşüncelerin kalıplara ve sınırlara sığdırılmaya çalışılmadan, anlaşıldığı boyutta anlamlandırma yoluna gidilmelidir. Bu sebeple de düşünürlerin geneli, evreni sorgulama, anlama ve özünde anlamlandırma yolunda, düşünce tarihindeki ulaşılan kavramları, bir başka düşünürün sorguladığı anlamları öğrense dahi, amacı bunları eleştirmek ya da bunlar üzerinden ilerlemek olmadığını bilir. Bir düşünürün amacı, evrenin özünü, dünyada ve kendi özünde anlama yolunda ilerlerken… Bütüncüle ulaşabilmenin hissiyatına varma yolunun hazzı ve onu fikirleriyle oluşturabilme hissiyatına ermektir. Her defasında tekrar, tekrar… kendinden kendine bir yol olduğunu bile bile… Düşmeli, kalkmalı ve ilerlemenin yolunu, içinde bulabileceğini bilerek yol almalı…

Bir düşünür, başkalarına fikirlerini kabul ettirme derdinde olmadığı gibi, gerçekliğin tek ve geçerli-sabit bir kuralı olmadığının da bilinciyle bu uğraşa, yani başkalarına dayatma fikirlere girişmekten kaçınır. Fakat erdemli olmanın hissiyatı doğrultusunda, eğer evrenin özünü kendi özünde kavradıysa düşünceleriyle, paylaşımları ile başkalarının da bu hissiyata ermesi için yönlendirme çabası içinde istemese de olur. Fakat düşüncelerinin ezbere bilinmesinden ziyade, bireylerin kendi öz düşünce yapılarına zihinsel aktiviteleri dahilinde ermelerine ve yorumlama yeteneği elde edebilmelerini arzular.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

1 Yorum

  1. Some times its a pain in the ass to read what blog owners wrote but this website is rattling user pleasant! .

Bir Cevap Yazın