Ayırıcı Yatkınlık Savı Nedir?
Bilinc.tin.us Çocukluk Psikolojisi Çocuklukta Sosyal Gelişim Psikoloji

Ayırıcı Yatkınlık Savı Nedir?

Ayırıcı yatkınlık savı, bağlanmaya dair çıkarımları olan ve kabul gören bir diğer yaklaşım türüdür. Bu sava göre; riskli olarak görülebilecek bazı mizaç özelliklerine sahip çocuklar, çevreden gelen hem olumlu hem de olumsuz etkilere çok açıktır. Riskli özellikler, tepkisel, ürkek-korkulu, kırılgan olma veya DRD4 genetik alelleri taşıma şeklinde tanımlanmıştır.

  • Ayırıcı yakınlık savına göre, yüksek düzeyde duygusal tepkisellik gösteren bir çocuk, ortalama düzeyde duygusal tepkisellik gösteren bir çocukla karşılaştırıldığında, olumsuz ana-babalık davranışlarından, örneğin duyarsızlık, güç gösterimi gibi davranışlardan, daha çok ve negatif etkilenir.

Ancak aynı çocuk, mizacının getirdiği aşırı duyarlılığa bağlı olarak olumlu ana-babalık davranışlarından ve destekleyici bir çevreden de diğer akranlarına göre daha fazla yarar sağlayacaktır.

Bu yaklaşıma göre, çocuğun duygusal tepkiselliği onu çevrenin her türlü etkisine daha açık hale getirir ve bu çocuk, ebeveynin pozitif tutumlarıyla desteklendiğinde en az diğer çocuklar kadar istenilen, ideal gelişim özelliklerini gösterir.

Ayırıcı yakınlık savı: Mizaç açınlama

Ayırıcı yakınlık savı, “zor” olarak tanımlanan mizaç özelliklerinin aslında birer risk unsuru olmadığını belirtmekle kalmayıp aynı zamanda koruyucu nitelikte olabildiklerine işaret etmektedir.

Bu koruyucu olma özelliği şüphesiz, ancak çevre özelliklerinin çok olumlu olması durumunda söz konusudur. Çevrenin özellikleri bu çocuklar için kritiktir. Keza her türlü çevre etkilerini almaya diğer çocuklardan çok daha yatkın bir yapıya sahiptirler.

Ayırıcı yatkınlık savını destekleyen pek çok araştırma bulgusu vardır. Bu bulgulardan biri, yüksek düzeyde ürkek mizaca sahip çocukların, anneleriyle duyarlı ve sıcak etkileşim içeren olumlu bir ilişki içinde olduklarında hızlı vicdan gelişimi gösterdiklerini ortaya koymuştur.

  • Buna karşılık, yüksek düzeyde ürkek mizaçlı çocuklar, annelerinin ceza ve güç gösterimini az kullanması durumunda bile, vicdan gelişimi ve içselleştirmede (toplumsal değer, davranışları kendisininmiş gibi benimseme) zorluk göstermişlerdir.

Daha önce de belirtildiği gibi, çocuktaki zorlayıcı mizaç özellikleri, anne-babalar üzerinde olumsuz etki yaratabilir.

Duygusal olarak tepkili, kolayca kızan, hüsrana uğrayan, ağlayan, kolay yatışmayan, davranışsal olarak ürkek ve çekingen bir çocuk yetiştirmek, ebeveynler için başa etmesi güç, fazladan stres yaratan bir durum olabilir. Oluşan sıkıntılı koşullar karşısında, anne-babaların duyarsız ve sert davranma, bağırma ya da dayak gibi sindirmeye yönelik ceza yöntemlerine başvurma ihtimalleri artabilir.

  • Fakat sonuçların çocuk ve anne-baba için olumlu olması, ancak ebeveynin bu mizaç özelliklerini zorlayıcı fakat üstesinden gelinebilir bir farklılık olarak görmesi durumunda mümkündür.

Ayırıcı yatkınlık savı; anne duyarlı ve destekleyici bir tutum içinde olduğunda, çocuğun zorlayıcı mizaç özelliklerinin avantaja çevrildiğini, anne-çocuk arasında kuvvetli bir güvenli bağlanma ilişkisi olduğunu ve çocuğun gelişim göstergelerinin yüksek olduğunu öngörmektedir.

 

 

 Mizaç, bağlanmayı etkileyebilecek çocuk özelliklerinden sadece biridir. Anne-babalar için zorlayıcı olabilen pek çok başka özellik vardır.

Bunlardan bazıları, otizm gibi gelişimsel bozukluklarla zihinsel ve fiziksel özürlü olma durumlarıdır. Araştırmalar, ileri ve orta düzeyde zihinsel özrü olan çocukların ve otizmli çocukların bakım verenleriyle ilişkilerindeki bağlanma niteliğinin, özrün ya da bozukluğun seviyesiyle ilişkili olmadığını göstermiştir.

Bir başka anlamda, ebeveyn için zorlayıcı olan özelliklerin daha fazla olması, bağlanma ilişkisinin niteliğini olumsuz yönde etkiler. Aynı araştırmalar, sürekli bir bağlanma figüründen yoksun olarak büyüyen ve hem görme hem de zihinsel işlevlerde özre sahip çocuklarda dahi, bağlanmayı hedef alan iyileştirme programlarının olumlu sonuç verdiğini gösterir.

Araştırma bulgularına göre;

  • çocuklara sadece olumlu yaklaşım gösteren bir terapistin olduğu kontrol grubuna kıyasla,
  • sıcak, duyarlı ve destekleyici bir terapistin olduğu deneysel gruptaki çocuklar,

terapistleri ile güvenli bağlanma geliştirmekte ve bu grup çocuklarda terapi sırasında gözlemlenen duygu düzenleme zorluklarında büyük ölçüde azalma yaşanır.

Mizaç temelli müdahale programları da benzer bir mekanizmayla, güvenli bağlanma ilişkisine dolaylı katkı yapabilir. Bu programların başlıca amaçları, ebeveynlerin, bakım verenlerin ve öğretmenlerin, çocukları bireysel özelliklerine olan duyarlılıklarını ve çocuk bakım ve yetiştirme becerilerini artırmak, mizaç temelli stratejiler uygulayarak çocuklara özel düzenlemelerini geliştirmeleri konusunda yardımcı olmaktadır.

Tüm bunlar sonucunda hedeflenen ise çocukların olumlu ilişkiler geliştirmelerinin kolaylaştırılması, sosyal yetkinliklerinin artması ve davranış sorunlarının önlenmesidir.

  • Çocukların kendilerine has doğalarını anlamada ve onların sağlıklı gelişimi için en uygun koşulları sağlamada anne-babalara önemli görevler düşer.
  • Çocukların, mizaçlarına ilişkin verdikleri ipuçları değerlendirme konusunda aileleri bilgilendirmek ve uygun ana-babalık davranışları konusunda onlara yol göstermek ise uzmanların sorumluluğudur.

Bunlar da hoşunuza gidebilir...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir