Bazı konular hakkında yazmaktan ziyade, titreşim kanalını aktif etmeyi seviyorum. Ya da içsel olarak aşılmış olması gereken oldukça sığ konuları yazmaktan haz almıyorum ve bu konuların dile getirilmemesi gerektiği için yazmaktan da kaçınıyorum. Ancak bakıyorum ve bazen o bazı konularda aktif şekilde işlemediği yerde -yazılı metinlere- de ihtiyaç olduğunu görüyorum.
- Çünkü dış dünya algısı, insan algısını oldukça hızlı şekilde bozacak düzenek ve algoritmaya sahip. Bu yüzden hep ayık belki de yarı ayık bilinçle bakabilmek gerekiyor. Pek tabii insanlarımız algılarının bozulduğunun farkında olmadığı gibi yaşamın olağan döngüsünde -dış dünya algoritmasında- yaratımın o ayıklayıcı dokunuşlarında sarsılmadan öylece sayıklayabiliyorlar da…
Yaşamak mı?.. orası tartışılır ya da “yaşamak algısına” göre değişkenlik gösterebilir.
Yaşanan olaylara bakıldığında ve incelemeye dahi gerek duymadan, esas sorun arka taraftan değil dübedüz haykırıyor.
- Kişisel gelişim denilse de esasen, ruhsal- ön benliğe yönelik gelişim, içsel bakış… Yani bu dünyanın algısından öte – kozmos- boyutunda görebilme…
Örnek inceleme ile ele alacak olursak:
1. Başkalarının hayatlarına olan merak;
kişisel alana müdahale “mail, sosyal hesaplar vb.”
- Başka yaşamlara olan merak, onların kişisel alanlarını dahi yok edebilme -boş- zamanına dönüşebiliyor.
Cüret demeyeceğim, çünkü “cüret” anlamı itibariyle daha güzel bir yaklaşımla eş değer.
- Kişisel mail adresleri, sosyal hesaplar, telefon vb.
Bunlara girmeyi kendilerine hak saydıkları gibi “kişisel alan ihlalini…” -şifre kırma- algısı ile durumu olduğundan güzel bir algıya dönüştürme çabası ve bunu doğru bir şey yapıyor algısıyla yansıtma.
- Ve içinde bulunduğumuz teknoloji çağı itibariyle, alışılmışlık algısı nezdinde bunu da olağan görme haline dönüşmüş olması.
Başkalarının hayatlarına, işine gücüne engel oluşturarak ya da “önlerine taş koymaya…” çalışarak nereye kadar ilerleyebileceğinizi sanıyorsunuz?..
Bilmez misiniz, “gün gelir o taş ayağınıza takılır!..”
- Nerdeyse kime sorsanız, kişisel bilgilerinin ihlal edilebilir olmasından ve bunun olabileceği algısı oldukça net işlenmiş durumda, yani buna olağan ve olabilir bakıyorlar.
Oysa oldukça absürt asla böyle bakmak ve düşünmemek gerekiyor.
Örneğin banka bilgilerinizin dahi, o yönetimde olan birinin başkasıyla bunu rahatlıkla paylaşıyor olabilme durumu, nasıl normal algılanabilir?..
2.
- İş ahlakı nerede?..
“Tanıdığım vardı ve o kişinin bilgilerine ulaşabildim, ifadesi nasıl bir ifadeye sığdırılabilir?.. bu saygısızlık değil mi?..
- Sokakta bir kadın mini etek ya da şort giyiyor diye, açık seçik algısı, dahilinde, saygısızca bir tutuma sığdırılması ve buna “ahlak” algısı dahilinde sorguluyor olmanız… sizce hangisi ahlaksızlık?.. Görüyorum ki erkeklerin her şeyi kendine hak ancak bir kadına çok gördüğü algısını ya da herkesin kendine hak başkasına doğru bulmadığı algısını- hiçbir an aşamıyor dünya insanları ve bu bomboş algı içinde debeleniyorlar…
3. Madde
İnsanlara, IBAN numarasındaki rakam ya da artılarla değerlendirme altına aldığınız sürece, bilmelisiniz ki görünürden öteye geçebilmeniz ve hakikate dönüşebilmeniz imkansızlaşır.
- Geçen rastladığım bir konuşmaya nazaran yazdığım doğrudur, o an da söyleyecek çok şey vardı ancak susmakta bazı anlar, doğru an gelene kadar güzeldir. Ayrıca o yansıma içine sığdırılan, sayısız yansımaların da kimlerin eşliğinde yansıma bulduğunu, titreşimlerini ölçebiliyorum…
- Para ve yansımalarıyla bir süre göz boyayabilirsiniz, ancak ruhu olanları asla!.. Sadece sanmakla kalırsınız, çünkü ruhu olanlar o anlamları çoktan aşmıştır, o anlamsızlığın içinde başka anlama üzüldüğünü dahi kavrayamazsınız…
Kimi an, dünyayı sığdırdıkları tüm bu anlamsızlık ve yansıtma açınları, mide bulantısı…
-sadece midem bulanıyor kimi an,
…boyutlar- arası türbülans…
Anlıyorum ki başka anlama sığamadıkları için, banka hesaplarındaki sayılarla ölçeklendiriyorlar kendilerini… Ve tam bu noktada başka bir konuya değinmekte fayda var.
- İşte bu yüzden madde boyutuna fazlasıyla kapılanların size huzur vermesini ya da huzurlu bir yansıma sunmasını beklemeyin. Ayrıca maddeye yoğunlaştığınız takdirde de kalıcı bir huzur dokunuşları da ummayın…
…Para, insanları parmağında oynatıyor oysa insanlar onu kazandığını sanıyor… Tuhaf bir alegori… şöyle ki burada bir parantez açmak gerekiyor sanırım, konu para ya da para kazanmak ya da bunun için çalışmak değil, sorun yüklenen anlam ve yansıtma açınları… ve tam bu noktada esas önemli olanı, siz mi paranın kölesi yoksa o mu ?..
- Aslında dünyayı o hale çevirmek için senin hissettiğin güzelliğe dahi göz koyanların ve onu mahvetmek için çabalayan ve “işte dünya böyle bir yer demek için…” can atan ve bu mide bulandırıcı durumdan keyif alanların, yansımasında öyle…
Oysa hissedilen ve içinde salınımlara tutulan kozmos çok ötesinde bir güzellikte…
4.
Ya da evinizi camınızı kapatıp gidemiyor olmak, birilerinin evinize girmesinden korkmak ve de bunu oldukça normal algılamak ne kadar doğru?..
- Ve soruyorum, yaşamı bu anlamsızlık içinde akıp gitmek sanıyorken, herhangi olası bir durum olmadığı takdirde, o anlamın içine giremediğiniz gibi düşünmekten, algılamaktan da öte oradan oraya sürüklenerek yaşamak istiyorken,
Gösterdiğiniz tepkiler ve içinde bulunduğunuz duygu durumları “ne kadar samimi?..”
Hayvan haklarına yönelik yaklaşımlar, ne derece samimi?..
Savaşlara, hayvan haklarına ya da olası sayısız bu tarz durumlara karşı yaklaşımınız, içinizde hangi samimi dokunuşla akmakta?..
gereksiz dramlardan, tepki göstermek için tepki gösteren, şikayet halinden uzaklaşamayan…
- ve en önemlisi, tüm bunlara asıl sebep, kişilerin içsel gelişime, içsel yolculuklarına hiç önem vermeyişi olduğu hakikati ve işte bu yaratım algısını anlama, ulaşma gerekliliğinin… hiç anlaşılmaması…
Merak yetisi, “Tabiata, Varoluşa- Kozmosa Yönelik Olmalı…”
İnsandaki o başka “hayatlara burnunu sokma davranışı…” kozmosa yönelik olduğunda sorunlar da kökten çözülmüş oluyor aslında,
- çünkü öz benliğe yönelim olduğunda, boş uğraşı alanı diye bir tanımlama kendi kendine dönüşür.
Ve öz benliğini işleme yetisiyle ilgilenir bir tek kişi, tabii burada demek istenilen başkalarıyla paylaşım yapılmaması ya da sosyal hayatın hiç olmaması değil, aksine kaliteli iletişim ve kaliteli paylaşımla içselliğin güzelliğini yansıtabilme eylemine dönüştürme eğilimine dönüşmesi.
Ancak kişiler, içsel çatışmalarını çözümleyemediklerinden dolayı, sosyal hayat paylaşımları karşılıklı bir hesaplaşmaya dönüşebiliyor.
- Bu sebeple, içsel huzuruna yakın biri, içsel çatışmalarını hiç çözmeye uğraş vermeyenlerden uzak durmaya gayret eder, yani onun ilgi alanı bir tek kendiyle kendini yaşamak olur ki buradaki -kendini yaşamak- zamanla işin özü itibariyle -kozmosu- dahi dönüştürebilme güzelliğine dönüşme eylemine evrilir.
Kişi, içsel çatışmalarını çözdükçe dışarıya karşı tutumu ve başkalarına karşı yaklaşım ölçeği de o oranda değişir, kendini olduğu gibi sevebilme ve içindeki sevginin O’dan kozmosdan gelen etkisiyle içindeki sevgiye sığınması gerektiğini hisseder ve yeşerttiği daima canlı tutmaya özen gösterdiği o sevgiyi yansıtır ve dünya algoritmasının ötesinde salınır.
- Kendi özüne ulaşan biri, kendiyle barışık olduğu için içsel sevgisini istemsizce, hayatının her detayında incelikle, nezaketle yansıtabilme girişiminde olur. Bilinçli bir yansıtıcı olmanın seyrinde salınır. Ama tabii ki bu da demek değil ki “hiç duygusal iniş çıkışları yaşamıyor ya da üzülmüyor…” hepsi birbiri içinde evrilen yansımalar ve yansıtıcının güzelliğe dönüşebilmesi de bu hassas detayda saklı.
Oysa diğer türlü, sevgi ve hakiki aşkınlık boyutu dahi esas ritimlerinden öte yansıma buluyor, insanlara dayatılan algoritmalar dahilinde… işte tam da bu noktada başlıyor, sevginin özünden uzaklaşması ve içine işlenen negatif yanılsamalar.
- Bu noktada, konuşmalarda sohbetlerde, iğneleyici, başkalarını küçümseme ya da hasetlik, kin, çekememezlik gibi benzeri sayısız -negatif frekans- oluşumlar yansıdığı gibi bu alan büyüyor ve çoğalıyor ve kişinin ışığını beslemesi gerekirken güçleşiyor.
…tüm bu salınımlar, suçlamaktan ziyade, herkesin öz eleştirisini yapabilmesi ve düşünebilmesi adına, ancak düşünmek kalp ritimleriyle olmalı, zihnin dramlarından ya da kuruntu gibi yanıltıcı algoritmalarından öte akmalı…
- Şimdi tüm bu yansımaların dahilinde, dünyada gösterdiğiniz tepkiler ve gösterişli tantanalarınız, dramlarınız, ne kadar samimi?..
Ve tüm anlamsızlığın vardığı esas konu, bir kişinin özünü hissedemiyor oluşu ve onu güzellikle işleme algısına dahi uzak olmasıyla alakalı… dünya algoritması güzel anlamları- bozucu etki yansımasıyla içlerine işlemiş durumda… ve bu nedenle öze bakmalı ve onu varoluşun hakiki sevgisiyle işlemeli…